“Gazetecilik suç değildir” ve “Özgür Basın Özgür Toplum demektir” demeye devam edeceğiz”.

3 Mayıs 2025 tarihi, gazeteciler için Dünya Basın Özgürlüğü günü. O gün,

Avrupa Gazeteciler Birliği Türkiye Temsilciliği, DİSK Basın-İş, Çağdaş Gazeteciler Derneği, Dicle Fırat Gazeteciler Derneği, Gazeteciler Cemiyeti ve KESK Haber-Sen, Ankara’da, ortak basın açıklaması yaptılar.

Açıklamanın son cümlesini yazımın ilk cümlesi olarak paylaştım. Çünkü, bu sözü, insanlar yaşadıkça var olacak en onurlu mesleklerden belki de ilki olan gazeteciliğin, haberciliğin, iletişim biliminin gönüllü kahramanlarının umut, kararlılık, yüreklilik, bağlılık ve akılcılık dolu bir seslenişi, haykırışı, şarkısı, türküsü gibi algıladım.

Hedef elbette Adalet Bakanlığına ve Hükümete seslenmekti. Yine algıma göre, aslında sadece Türkiye’ye değil dünyaya seslenildi.

Açıklamanın ana başlığı şu. “Adalet ve Demokrasi Arıyoruz”.

21. yüzyılın nerede ise dörtte birini tamamlanmak üzereyiz ve halkın haber alma kaynağı olan gazetecilik mesleği adaleti ve demokrasiyi arıyor. Kanımca, insan soyu önce yüz yüze ve şiddetsiz iletişim yöntemi ile içinde şiddeti barındırmayan tüm farklı görüşlerin temsil edileceği eksiksiz demokrasiyi sağlamak zorunda. Böylesine bir demokrasi, mutlaka adaleti sağlar. Adalet sağlanırsa her türlü şiddet sonlanır. Yok, insana yakışmayana adaletsizlik sürerse, silahlı veya silahsız şiddet çeşitleri bugün olduğu gibi giderek artar ve yaygınlaşır. Katılımcı ve uzlaşıya dayalı demokrasinin başarılamaması, adaleti de çok geciktirir. Bu nedenle, her zaman ve her yerde “Adalet ve Demokrasi” yerine “Demokrasi ve Adalet” derim. Demokrasi, aynı zamanda çağdaş ve laik eğitimi, sağlıklı ve güven içinde yaşamayı da kolaylaştırır. Açlık, yoksulluk ve yoksunluk gerçek demokrasilerde yaşanmaz. Demokrasinin eksiksiz başarılacağı gün, su, hava, toprak ve canlılar uyum içinde, şiddetten uzak olacaklardır. Hatta, silahlandırılmaya ve kirletilmeye başlayan uzay bile.

Gazetecilik alanındaki 6 demokratik kitle örgütünün ortak basın açıklaması şöyle sürüyor.

“Türkiye, basın ve ifade özgürlüğü açısından zor günlerden geçiyor. Basın özgürlüğü endeksinde biraz daha gerileyerek 180 ülke içerisinde 159’uncu olmamız elbette tesadüf değil. Biz aşağıda imzası bulunan basın meslek örgütleri ve üyesi gazeteciler, bu tablodan büyük bir üzüntü duyuyoruz”.

Türkiye’nin siyasetçileri, kamu görevlileri, gazetecilik alanının işverenleri ve çalışanları 159. olmayı içlerine nasıl sindirebiliyorlar, hayret ki, ne hayret.

İçlerine sindiremeyenlerin ortak basın açıklamasının devamında ise yetkili ve etkili yerlerdeki kimi insanların neden olduğu “şiddet” şöyle anlatılıyor.

“Haberlere erişim yasaklarının getirildiği, sansürün ve ekonomik cezaların RTÜK ve Basın İlan Kurumu gibi kurumlarla normalleştirildiği, oto sansürün olağan bir hal aldığı, güvencesiz ve sendikasız çalışmanın yaygınlaştığı, açlık ve sefalet ücretleriyle gazetecilerin yaşamaya mecbur bırakıldığı, akreditasyon uygulamalarının yaygınlaştığı günlerden geçiyoruz. Tüm bu ağır tabloda; mitinglerde görev alan gazetecilere, haber peşinde koşan gazetecilere, eleştirel yazılar kaleme alan gazetecilere çeşitli yasal düzenlemelerdeki zorlama gerekçelerle gözaltı ve tutuklamalar yapılmakta; ev hapsi kararları uygulanmaktadır. Türkiye, haberi gözaltına alma ve tutuklu gazeteci ayıbından bir an önce kurtulmalıdır”.

Gazeteciliğe ve gazeteciye yönelik şiddet çeşitlerinin sonlandırılması için yapılan öneri ve eleştiriler 6 basın örgütüne yakışır içerikte kanımca.

“Tüm bu tablo; biz gazeteciler kadar halkımızın da önemli bir demokrasi problemidir. Yaşadığımız bu tablo halkın haber alma hakkının önüne geçmekte, düşünce ve ifade özgürlüğünün geliştirilmesine engel olmaktadır.

Terörle Mücadele Kanunu, Dezenformasyon Kanunu, Siber Güvenlik Yasası gibi bir dizi yasa ile hedef alınan gazetecilik mesleği, bugün etki ajanlığı ve gündemde tartışılan farklı düzenlemeler ile yine hedef alınmaya çalışılmakta ve yeni tutuklamalar ile karşı karşıya bırakılmaktadır. Adalet Bakanlığı’na ve hükümete sesleniyor ve Anayasal güvence altında olan basın ve ifade özgürlüğüne karşı yasal girişimleri durdurup, demokratik bir rejim için düzenlemeler yapılması çağrısında bulunuyoruz. Gazetecilik mesleği hedef alınmaktan, meslektaşlarımızı “olası suçlu” olarak göstermekten vazgeçilmeli, demokratik rejimlerde olduğu gibi mesleğimizin saygınlığı ifade özgürlüğü ile geri kazandırılmalıdır”.

Açıklamada, gazetecilik mesleği ile ilgili düzenlemelerin ürettiği olumsuz sonuçlara şöyle değiniliyor.

“Bugün genç meslektaşlarımız mesleğimizi yapmaktan kaçınmaya başlamışsa bunun ana sebebi önce bu saydığımız anti-demokratik düzenlemeler ve güvencesizliktir. Gazetecilere bedel ödettirmekten bir an önce vazgeçilmeli ve bunun sadece gazetecilere değil aynı zamanda demokrasiye de bir bedeli olduğu unutulmamalıdır”.

Son cümle ise güvenlik, yargı, siyaset ve topluma çok kısa bir bilgi veriyor ve gazetecilerin umut ve kararlılığını anlatmaya çalışıyor. Anlatmak ve anlamak…

“Gazetecilik suç değildir” ve “Özgür Basın Özgür Toplum demektir” demeye devam edeceğiz”.