“Önemli olan ne kadar para kazandığınız değil elinizde ne kadar para tutabildiğiniz, bu paranın size daha fazla para kazandırmak için ne kadar sıkı çalıştığı ve bu paranın kaç nesil sonrasına yetebileceğidir.”


— Robert Kiyosaki —
Robert Kiyosaki, Zengin Baba Yoksul Baba kitabında yatırım konusunda oldukça rafine tavsiyeler veriyor. Ona göre yatırımın en büyük düşmanı gösteriş merakı.
Geçtiğimiz günlerde StoryBox YouTube kanalında, Şadan Saat’in sahibi Şadan Çetin’in hikâyesini izledim. Tecrübe etmemiş biri için sıradan görünebilir belki ama aslında yokluktan nasıl zirveye çıkıldığını anlatan son derece çarpıcı bir hikâyeydi. “Çok yokluk gördük,” derken gözyaşlarına hâkim olamayışı, işte tam da gerçeğin ışığını yansıtıyordu.
Bugün herkes lüks içinde yaşamanın hayalini kuruyor. Elbette bu bir haktır. Ancak lüks ile kaliteyi karıştırıyor olabilir miyiz?


Felsefeyi Bırakmak (mış) Gibi Yapmak


Partneri olduğumuz Honeywell’in yöneticisiyle yaptığımız yemekte, biraz da ironiyle “Artık felsefe okumayı bırakmaya karar verdim” dedim. Eşime de söyledim: “Bu ülkede 2+2=4 diye bakarsan para kazanırsın. Ama hayatın kavramsal yapısını düşünürsen, o zaman bu coğrafyada kazanç zorlaşıyor.”


Yönetici arkadaşım gülümsedi ve şu yorumu yaptı:


“Ben de felsefe okurum ama geçtiğimiz günlerde şöyle bir şey fark ettim. Hiç yapmam ama bu kez araçların içlerine baktım. Lüks araçların içindeki kişilere dikkat ettim. Şunu gördüm: Şu an ülkede para ile entelektüel birikim aynı koltuğa oturmuyor.”
Ardından ekledi:
“Yine de iyi ki kitaplar var, yoksa bu kadar derin sohbet konusunu nereden bulacaktık?”
Bu cümle bile aslında bize gösteriyor ki, düşünmek bir lüks değil, bir gerekliliktir.


Varlıklı Görünme Hastalığı


Bazı insanlar, borç çukurunda güneşlenmelerine rağmen varlıklı görünmek uğruna her şeyi göze alabiliyor. Onlar mı suçlu, yoksa “kas hafızasında ağırlığı kadar altın isteriz” diyen zihniyet mi?
Bir dostum, iş dünyasından bir anısını paylaştı:
“Geçmişte bir şirket sahibi yüklü malzeme almak için geldi. Son model arabası ve havasıyla gürlüyordu. Finansal araştırma yaptığımızda, bankalardaki tüm kredi limitlerini doldurduğunu gördük ve satış yapmadık.”
Bu çok net bir gösterge.
Ambalajı şatafatlı şerbetin içi, maalesef bazen bakteri kaynıyor.


Benim Şantiye Aracım ve Görsel Algı


Şantiye ziyaretleri için kullandığım bir aracım var. Bir müşterim, beni o araçla görünce yüzü asıldı. O an o bakış şunu diyordu: “Sen onlarca projeyi bitirmiş bir şirketsin. Bu aracın vizyonuna yakışmıyor.”
Durdu ve şöyle dedi:
“Değiştir artık şu arabayı.”
Oysa söylemek istediğim çok şey vardı.
“Bankalara borcumuz yok. Piyasada temiziz. Vergi borcumuz sıfır. Personelimizin 1 kuruş alacağı yok. Tüm özlük haklarını eksiksiz karşılıyoruz. Biz, güveni Damokles’in kılıcı gibi taşırız. Ara gazlı bir hayatı değil, sürdürülebilirliği tercih ediyoruz.”
Ama o an sustum.


Sade Yaşamak Vizyonsuzluk Değildir


Bugün bazı insanlar hâlâ “damlaya damlaya göl olur” yaklaşımını vizyonsuzluk sanıyor. Oysa küçük bir araştırma yaparsanız, gerçekten varlıklı insanların gösterişten uzak yaşadıklarını ve sade hayatlarının içindeki derinliği fark edersiniz.
Ekonominin mısraları çok açık:


Warren Buffett şöyle diyor:


“İhtiyacın olmayan şeyi satın alırsan; bir gün ihtiyacın olan şeyi satmak zorunda kalırsın.”
Kazanç sadece para kazanmak değildir.
Kazanç, kendine yetebilmek, onurlu yaşamak ve hesabını bilen bir yaşam sürebilmektir.