Tarih sayfalarını karıştırdığımızda güçlü Türk kadınlarıyla karşılaşırız. Tarihin gizemli ve asil sayfasında sessizce, vakurla dururlar. Yapacaklarını yapmışlar, söyleyeceklerini söylemişler, mensup oldukları millet ve kültürlerini bir arada tutmak ve savunmak için yaptıkları mücadeleden başarıyla çıkmışların, vakurlu ve gururu saklıdır onların sessizliklerinde. Basit ve sığ kültürlerin kendilerini gösterme çığırtkanlığı yoktur onlarda.

Tarih sayfasında öylece duruşları bile bir sesleniştir çağlar ötesine.

Tarihten söz etmişken geriye hatta bir hayli geriye dönüp bakmak lazım onları tanımak için. En eski kaynak ve Türk mitolojisinde “Alangoa” kadınları olarak isim alarak karşımıza çıkarlar kadınlarımız. Yani onlar savaşçı kadınlardır ve hatta Ay’ın kızları, Ay’ın doğurduğu ve yetiştirdiği kızlar kadınlar olarak bahsedilir. Ay’ın mavi ışıklarından doğmuş savaşçı kadınlar olduklarına inanılır, ne de olsa mitoloji işte. Alangoalar savaşçıdırlar, erliklerini ispat etmiş, dişil varlıklardır onlar. Erden daha erdirler; saçlarını kement gibi kullanan, gök gözlü güzel, alımlı, savaş alanlarında ok ve yaylarını, kılıçlarını ustaca savuran, tereyağından kıl çeker gibi can alan kadınlardır. Mitolojinin en başlangıcıdır onlar, dünya yaratıldığında onlarla birlikte yaratılmıştır, hayat onlarla başlar, onlarla devam eder ve onların doğurdukları, yetiştirdikleri erlerle devam eder. Böyle inanılır…

Sonraki bir aşamada mitolojideki efsane değil, gerçekte hayatın içinde hayatlarıyla efsane olan kadınlar tarih sayfasında yerini alır. Dünyada kadınlar için “ İnsan mı yoksa şeytan mı?” tartışması yaşanırken, onlar devlet kurup devlet yönetiyorlar, bunu da erkeklerin gölgesinde değil, kendi kimlik ve kişilikleriyle başarıyorlardı. Yine tarihe baktığımızda adından bahsedilen, kahraman, devlet yöneten, ordu komutanı olan o kadar çok kadın vardır ki, erkeklerin sayısına eşittir. Erkek ve kadın hayatın içinde eşit olunca liyakatli olanın yönetmesi kadar normal hiçbir şey yoktur. Bu düşünce Türk kültürü için bir ütopya değil gerçeğin ta kendisidir. Erkek kahraman kadın kahraman diye bir şey yoktur, cinsiyeti de yoktur, iyi olan devlet yönetir. Bu kadınlara yüzlerce örnek verile bilinir, bir kaçı aklımızda kalsın diye söyleyelim.

Selcen Hatun Dede Korkut ünlemelerinde adı sıkça geçen, nişanlısı Kanturalı’nın intikamını alan savaşçı bir kadındır. Börte; Cengiz Han’ın eşi, onunla birlikte veya onsuz da düşmana karşı ordu yöneten komutan bir kadındır. Süyebike, bir ordu komutanıdır, yenilmez bir direnişçidir. Erkek egemenliğine boyun eğmemekle ve direnişleriyle ünlüdür.

M:Ö 6. Yüzyılda yaşamış olan Tomris Hatun ise dünya tarihinde kadının adı yokken, o eşi benzeri olmayan bir kadın hükümdardı ve Saka Türküydü.

Yine Türk kadınlarının kurduğu bir teşkilat vardır ki, bu dünyada bir ilktir ve şimdilerde bile onların yaptıklarını başarabilecek kadın hareketi çok az bulunur. Bu kadın teşkilatı tartışmasız dünyada bir ilktir ve örgütlü bir yaşamın nasıl olması gerektiğini, kesin esnetilmez kurallarıyla nasıl toplumu disipline edileceğini gösterir. 8. Yüzyılda Ahi Evran’ın karısı Fatma Bacı tarafından kurulmuştur, Anadolu’dan ve Türk kadınının özgür gücünü dünyaya haykırmıştır. Bu kuruluş Anadolu Türkmen kadınları tarafından kurulan Bacıyân-ı Rum’dur. Yani kısaca Anadolu kadın teşkilatıdır. Hem sanat, hem zanaat, hem savaşmak onların işidir. Moğollara karşı direnişleriyle tarihe altın harflerle yazılmışlardır. Dünyada kadın kuruluşlarının hemen hepsinde bu Türkmen kadın teşkilatının izi vardır. Marangozluktan deri işlemeciliğine, çeşitli esnaflık işleriyle, ticaretle, çadır dokumacılığı, nalbanttan taş ustalığına varana kadar erkeklerin yaptığı zanaatlarda yer almışlar, başarıyla kendi üretim pazarlarını kurmuşlardır. Kalitede rekabet ve piyasayı belirleme konusunda da başarılı olmuşlardır.

Yüzyıllar boyunca güçlü Türk kadınları tarih sayfalarında yer almışlar, birbirinin devamı teşkilatlarla toplum içinde kaynaştırıcı bir güç olarak devam etmiştir. Daha sonra Bacıyân-ı Rum teşkilatından Bacıerenler teşkilatı doğmuştur ki, bu son yüzyılın alın akıdır. Bu kadınlara genel de; Kadın Ana, Hanım Ana isimleri verilir onlar toplumun manevi harcını oluştururlar geleceğin sağlam temellerini atarlardı. Toplumu eğitmek onların işiydi. Yakın tarihe damgasını vuran Bacıerenler teşkilatı, Kurtuluş Savaşında sırasında, anlatılamayacak kadar büyük kahramanlıklarla Türk milletinin kaderini değiştirecek, yön verecek yararlılıklar göstermişlerdir.

Erkekler bir cephe de savaşırlarken, Bacıeren ruhundaki kadınlar; cephe gerisinde, evlatlarını cepheye gönderen anne olarak, kocalarını göndererek, babalarını göndererek ve onların ihtiyaçlarını giderme konusunda, cephane yetiştirme, erzak ve mühimmat taşıma, asker kaputu dikip cepheye gönderme gibi sayısız cephelerde savaşarak, vatanın kurulmasında emeği göz ardı edilemeyecek kadar çok olmuştur. Yani erkek bir cephede savaşmış, kadın hayatın bütün cephelerinde savaş vermiştir, yetim evlatlar büyütmüşlerdir. Kurtuluş Savaşı’nda tarih yazan, efsane olmuş Türk kadınları; Şerife Bacı, Elif Bacı, Gördesli Makbule, Nezahet Onbaşı, Kara Fatma ve diğer kahraman bacılar sayesinde vatan kurtulmuştur, bunlar unutulmamalıdır. Onların hepsi Bacıeren kültürü ve terbiyesiyle yetişmiş Türk kadınlarıydı. Daha da önemlisi Bacın-ı Rum teşkilatının kurucusu olan Fatma Bacı önderliğinde demokratik bir yönetim olan Ahi Cumhuriyet kurulmuştur. Bu yönetim Ankara merkezli kurulduğu için adına Ankara Ahi Cumhuriyeti denilmiştir ve ilk Cumhurbaşkan’ıda Fatma Bacının teklifiyle Ahi Hüsamettin I. Hüseyin efendi ( 1290 – 1296 ) seçilmiş, takriben 1290’da başlamış,1354 yılına kadar aşağı yukarı 64 yıl Cumhuriyet yönetimi sürmüştür.

Tarihi çok iyi bilen Mustafa Kemal Atatürk, Türk kadınlarına tarihteki şanlı hakları geri vermiş, böylece dünya kadınlarından önce seçme ve seçilme haklarına kavuşmuşlardır. Bu bir iadeyi itibardır aslında, haklarını geri vermektir. Birçok etkenler sonucunda kaybedilen, göz ardı edilen kadın hakları, Cumhuriyetle birlikte taçlanmış, medeni bir Türkiye’de hak ettiği yerini almıştır.

Sonra ne mi oldu! Türk kadının sarsılmaz bu gücü bir an da ellerinden alınmaya ve çeşitli baskılarla toplumun gerisine atılmaya çalışmıştır. Adı erkekten sonra anılan ve erkek hegemonyasına hizmet ettiği sürece iltifat alan, çiçek böcek yakıştırmalarıyla iltifatlarla göz boyayarak, laf kalabalığı yapılıp, insani hakları gasp edilmiş bir kadınlar topluluğu ortaya çıkarılmıştır. Kadın analarımız pasifleştirilmiş, mücadeleci ruhları baskılanmıştır. Kısaca Bacıeren ruhu hatırlanmasın diye bu kültür unutturulmaya çalışılmıştır. Oysa toplumu tarihin tozlu sayfalarını silip parlatacak eski ihtişamlı günlerine erdirecek bu ruhtur! Bu teşkilat kadınların elinden alınmaya çalışılarak, geçmişle aralarına uçurumlar koyarak, geçmişle bağların koparılması için köprüler yıkılmak istenmektedir.

Her şeye rağmen büyük bir özveriyle Bacıerenler kültürünü, sanatıyla, zanaatıyla yaşatmaya çalışan Bacıerenlerimize selam olsun. Bu değerli Türk kültürü Ankara Kulübü Derneği çatısı altında yaşatılmaya çalışmaktadırlar.

Yakın zamanda bir faaliyet hepimizi Türk kadınları adına umut var etmiş, farkındalık oluşturmuştur. Elazığ’da Türk Kadın Konseyi Derneği olarak bu kültürün hatırlanması ve kadın ruhunun inceliği ile kadının gücü birleştirilmiş, ortaya özlenen bir tablo çıkmıştır. Bu ruh ne kadar baskılanmaya çalışılsa da öncü kadınlar sayesinde Elazığ’dan bütün Türkiye’yi kucaklayarak ses vermişler, Bacıerenlerden Cumhuriyet kadınları ruhu yakalanmış, muhteşem çalışmalarla gözler önüne serilmiştir. Bu konuda öncülük eden Türk Kadınlar Konseyi Derneği ve Genel Başkanı Sema Temizer Ozan Hanımefendi ve diğer şehirlerden gelen kadın kuruluşlarla bir zirve gerçekleştirilmiş, toplumun hasret kaldığı asil duruşlu kadınlarla çalışmalar yapılmıştır.

Şanlı tarihimize baktığımızda; sus dendiği zaman susmayan, geride kal ileri gitme denildiğinde baş eğmeyen, memleket meselesi söz konusu olduğunda her zaman ileri atılan kahraman Türk kadınları hayatın her alanında olmaya devam edeceklerdir. Erkekler tarih yazdıklarını söyleyedursunlar esas tarihi Türk kadınları yapmıştır. Bir memleket onların fedakârlıklarıyla yükselmiş ileri gitmiştir. Onlar Kurtuluş Savaşı’nda mermileri, topları tüfekleri omuzlamamışlar, bir vatanı omuzlarında taşımışlardır. Bu tezime karşı çıkacak olanlar bulunacaktır, ancak biz Türklere göre kadın, rol değil toplumun özüdür. Geçmişte kalmamıştır, bir masal bir hayal, efsane gibi anlatılan şekliyle değil günümüzde şu an da bu ruh yaşamaktadır.

Bacıerenler ruhu Cumhuriyet kadınlarına evrilmiş, capcanlı bir halde hala yaşamaktadır. Şimdiki genç nesile sağlam Türk kadın rol modelleri lazımdır, onlara bakıp kendi hayatlarını yönlendirmeliler ve o sağlam rol modelleriyle geleceğe sağlam adımlarla yürüyeceklerdir. Kadın Analar, Hanım Analar Cumhuriyet kadınları olarak karşımızdalar. Türk kadını, Türk genç kızları için sağlam rol modellere ihtiyaç vardır ve bu ihtiyaç onların asil kanlarında mevcuttur.