Siyasi iktidar, bugüne değin birçok anayasa kuralını yok saydı. AİHM ve AYM’nin birçok kararını tanımadı. Yargı organlarının büyük bir bölümü, bu kararlara ciddi bir direnç göstermemiştir. Yazık ki yazık!
Bu ihlalleri incelediğinizde 7-8 Kasım 2023 tarihinde yaşanan ihlaller çok farklıdır. Bu kez anayasal düzene karşı yasama ve yargı erklerince “yasa” ve “yargı kararı” ihdas edilerek yapılmış bir hukuk tanımazlık vardır.
Yasama 7 Kasım’da; mülkiyet, konut ve barınma hakkını “yasa” yoluyla; yargı ise 8 Kasım’da; seçme-seçilme, özgürlük ve adil yargılanma hakkını “Yargıtay kararı” ile hedef almıştır.
Anılan “yasa” anayasanın başlangıç bölümü dahil, birçok maddesini işlevsiz hale getirirken yargı da “aktivist” bulduğu AYM’nin ihlal kararına uymayacağını “karar”a bağlayarak anayasayı tanımadığını açıkça ilan etmiştir. İşte, eşiğin aşıldığı ve anayasa ihlallerinden anayasa darbesine geçilen nokta tam burasıdır. İktidar ne yapmıştır?
İktidar kuvvetler ayrılığından kuvvetler birliğine geçmiştir. İktidar, tamamen kontrolü altına aldığı yasama ve yargı eliyle, kendisinin de varlık sebebi olan anayasaya başkaldırmıştır. Yargıtay, hak ihlali yapılan TİP Hatay Milletvekili Can Atalay hakkında Anayasa Mahkemesi’nin 9 üyesi hakkında suç duyurusunda bulunmuştur. Bu suç duyurusu AYM’ni tamamen kriminalize etmektir. Kriminalizme etmek ne demektir?
Bundan böyle; yasaların, Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin anayasaya uygunluğunu, (bireysel başvuru yolu ile) yargı kararlarını ve siyasi partileri denetleyemeyeceği gibi; Yüce Divan sıfatıyla cumhurbaşkanı ile yardımcılarını, TBMM başkanı ile bakanları, yüksek yargı mensuplarını, Genelkurmay başkanı ile kuvvet komutanlarını da görevleriyle ilgili yargılayamayacaktır. Demek oluyor ki 7-8 Kasım 2023 tarihi itibarıyla anayasal düzen fiilen son bulmuştur. “Tek adam” rejimi için geriye, “rezerv alan” ilan edilmiştir. Bunlar yetmiyormuş gibi AKP iktidarı “Torba Yasa Düzeni” kurmuştur. Muhalefet partilerinin teklif ettiği hiçbir yasa teklifi TBMM’nde geçmesine izin verilmiyor. AKP’nin ve MHP’nin oyları ile reddediliyor.
Ama Saray da hazırlanan “Torba Yasalar” jet hızıyla geçiyor. Bu yeni rejim nereye? Ayrıca siyasi iktidar, 7 Kasım 2023’de yasama hamlesi ile yürütmenin Meclis’ten tartışmasız ve sorunsuz olarak apar topar geçirdiği bir torba “yasa” üzerinden, yurttaşın anayasal güvence altındaki sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama, konut, mülkiyet ve barınma haklarını “rezerv alan” kapsamına alıp gasp ediyor. Ama aynı Meclis bir gün sonraki yargı “kararı” ile de Gezi davası hükümlüsü Hatay milletvekili Can Atalay üzerinden, anayasal güvence altındaki hak arama özgürlüğü, seçme-seçilme, kişi hürriyeti ve güvenliği haklarına sahip çıkmıyor.
Bu iki hukuk dışı uygulama anayasal düzenin ve anayasal yurttaşlığın sonunu getirmiş olmalarıdır. Ama AYM, Can Atalay konusunda yine “Hak İhlali” kararı verdi. Yargıtay ve İstanbul 13.Ceza Dairesi utanıp halktan ve Can Atalay ile toplumdan özür dileyecek mi? Anayasa Mahkemesi’nin bu kararlarını tanımayan o yargıçlar hak ettikleri cezaya iktidar tarafından çarptırılacaklar mı? Çarptırılmazlarsa, biz de o soruyu sormaya devam edeceğiz. Yeni rejim nereye?
Ülkemizde olagelen sosyal ve ekonomik krize rağmen, bunca afetin yaşandığı ülkemizdeki bu tabloyu meşhur Naomi Klein’in “Şok Doktrini” ile açıklamak olanaklıdır.Klein bu durumu felaket kapitalizmi diye adlandırıyor. Bu doktrine göre; beklenmedik felaketler karşısında şoka giren toplum, normal şartlarda rıza göstermeyeceği iktidar politikalarına kolayca teslim olmaktadır.
Yani iş 2024 yılının 31 Mart ayında yapılacak yerel seçimlere sıkıştı.