Hayır, hayır, hayır…Yapacak çok şey var ve siz, sizler yapacaksınız, yapmalısınız. Yoksa…

Sorunları dile getiren, yakışıksız ve utanılması gereken çok ünlü bazı insanların söz ve davranışlarını isim vererek, kaynak göstererek anlatan, yalan, iftira, hakaret, tehdit, sahtecilik, kumpas, ayırımcılık, savurganlık, yetkileri kötüye kullanma ve daha da ekleyebileceğimiz çok kollu, çok dilli, çok bacaklı, ancak tek gövdeli, beyin ve yürekleri gerçekten engelli canlıların, akıl almaz, vicdanlara sığmaz karar ve uygulamalarını paylaşan iki veya çoklu insanların hemen hemen tümü, konuşmalarını şöyle bağlıyorlar.

“Yapacak bir şey yok.”

Hayır, toplumsal genleri bozan, daha doğmamış annelerin, çocukların, hayvanların ve doğamızın kıyımının, gelecekte de akacak olan kan ve gözyaşlarının korkutucu habercisi dört kelimeye asla katılmıyorum.

Buna karşılık, evlerde, salonlarda, açık alanlarda, gazetelerde, televizyonlarda, radyolarda, sosyal medyada, yazımın girişinde dile getirdiğim şiddet türlerini birlikte sonlandıracaklarını, başaracaklarını dile getiren kadın, erkek gönüllü kahramanlar da yaşıyor Türkiye’de, başka topraklarda. O kahramanların yapacakları çok şey var, ayrıntıya girmeden belirtiyorum, çok şey yapıyorlar, toplumun büyük kesimi duyarsızlık dünyasında yaşarken.

O duyarsız büyük kesim, yazlıklarda, tatil beldelerinde, köylerde, kasabalarda, mahallelerde, kentlerde kahvehanelerde, lokallerde zamanlarını öldürüyor. Onlar saatlerce taş oynarken, milyonlarca dar gelirli, asgari ücretli veya sosyal güvencesiz işlerde çalışanlar ekmeklerini taştan çıkarmak için çabalıyorlar. Türkiye, kahvehaneleri, kafeleri, lokalleri, hastaneleri ve hapishaneleri dolu olan bir ülke. Türkiye, ekmek ve ucuz yemek kuyruğu, biraz ucuz gıda bulabilmek için Pazar yerleri ve marketleri de dolu olan bir ülke.

Ey, “Yapacak Bir şey Yok” diyenler, nerede yaşıyorsanız, Türkiye’de veya başka topraklarda, böyle konuşmaya hakkınız yok. Yapacak çok şey var. Böyle konuşmak yerine “Ben ne yapabilirim, biz ne yapabiliriz” diyerek kadın-erkek birlikte hareket etmelisiniz.

Anlam olarak çok yüksek makamlarda oturup, büyük çoğunluğu Cumhuriyet Halk Partili olan insanları, belediye başkanlarını, çalışanlarını, siyasetçileri ve siyasal partileri, hukukçuları, iş insanlarını böylesine ağır sözlerle suçlayanları şiddetsiz yöntemlerle sizler engellemelisiniz.

Daha iddianamesi hazırlanmamış, buna karşılık aylardan beri hapiste tutulanları rüşvet almak, kamu malına zarar vermek, devletin paralarını kötüye kullanmak, bunun için örgüt kurmakla suçlayan siyasetçileri sizler insafa davet etmelisiniz. Çünkü bu ağır ve kanıtsız suçlamalar, sizlerin siyasal evinizin içinde üretiliyor. İnsanlar, siyaset dünyasında aynı evi paylaşabildikleri gibi, farklı görüşlerle siyasal komşu da olabilirler. Farklılıklar, gönül kardeşleri, gönül komşuları olmamızı engellememelidir. Dil şiddeti, parti şiddeti, basın şiddeti, adalet ve kamu alanlarındaki şiddet ve toplumun diğer kesimlerindeki şiddet önlenemediği takdirde, ev içi veya komşular arasındaki güven azalır, hatta sonlanır. Bu da, ailenin ve komşuların oluşturduğu büyük mahallenin birliğini, dirliğini, huzurunu bozar, hatta varoluşunu tehlikeye atar. Birliğin ve güvenin yitirildiği yerlerin ev, mahalle, kent, vatan olmaları da zorlaşır, karşılıklı ağır bedeller ödenir ve aman Tanrım….

Yargılama başlamadan, tutukluluk cezaya dönüşmüşken, zanlılar için ağır kelimeler kullananların temsil ettiği Partinin üyesi iseniz veya oy vermişseniz, bu ağır suçlamalara karşın, en azından yargı kararı kesinleşene dek sizlerin yapacak çok şeyi olmalıdır. Güzel insanlara yakışır şekilde bilgilendirmek, uyarmak ve bu sözlerin sonlanmasına katkı bulunmaktır ilk yapacaklarınız. Çoğu tutuklu olduğu için savunmasız kalan bu insanlara, şimdilik iftira diyebileceğimiz bu sözler, söyleyenlere de söylenilenlere de elbette hiç yakışmıyor, ancak evinizin anlamına ve evinizin diğer bireylerine de hiç uygun değil. İnanın, söyleyenlere ve sizin gibi sadece izleyenlere hiç kızmıyorum, ancak ben de hiç yakıştıramıyorum. Susmak ve hiçbir şey yapmamak size, sizlere de yakışmıyor.

Bu sözlerimin ana hedefi, Adalet ve Kalkınma Partisi (AK PARTİ) ile Milliyetçi Hareket Partisi’nin (MHP) her düzeydeki yöneticileri, üyeleri ve oy verenleridir. Siyasal görüş anlamında farklı siyasal evlerde yaşasak da onları ülkemizin gerçeği ve Türkiye Ailesinin bireyleri, gönül kardeşlerimiz, evlatlarımız olarak algılıyorum.

Düzenli izlediğiniz gazeteleri, radyoları, televizyonları ve sosyal basını, attıkları iftiralar, çok yanlı yorum ve haberler, hakaretler ve hedef göstermelerle ilgili olarak yakışmaz kelimeler kullanmadan sözlü veya yazılı olarak uyarınız. Bir ülkede en büyük güç, silahsız ve şiddetsiz halk topluluklarıdır. Halk kesimleri; farklı ırk, köken, dil, din, cinsiyet, kültür ve eğitim düzeyindeki insanlardan oluşabilir. Çoğunlukla oluşur, Türkiye gibi.

3 Ekim 2025 tarihli ve “Sevgi, Dostluk, Barış ve Gönüllülük” başlıklı yazımda, ülkemde ve Dünya’da, her türlü şiddeti kadın-erkek birlikteliğinde gönüllülerin önleyebileceğini, sevgi, dostluk ve barışın ancak gönüllülerin katkısı ile başarılabileceğini dile getirmiştim.

O nedenle, evim, yurdum Türkiye ve Dünya’da, hiçbir insanın “Yapacak Bir şey Yok” demek hakkına sahip olmadığına inanıyorum.

“Yapacak çok şeyimiz var” gerçeğine ulaşmanız için öncelikle birbirinize gönülden yaklaşınız. Buluşabileceğiniz çok yer var. Dernekler, vakıflar, federasyonlar, konfederasyonlar, konseyler, siyasal partiler ve oda, baro, birlik tipindeki meslek örgütleri.

Haydi, aynı siyasal evde yaşayan veya komşu olan kadın-erkek gönüllü kahramanlar, sevgi, dostluk ve barış dolu Türkiye ve Dünya için, her yerde ve her zaman birlikte, dayanışma içinde. Haydi…