Murat Parıltı: Siyaset Bilimi Uzmanı
UNESCO'nun 43. Genel Konferansı'nda, 3 Kasım 2025 tarihinde alınan kararla 15 Aralık, resmen ‘Dünya Türk Dili Ailesi Günü’ olarak kabul edilmiştir. Türk Dil Ailesi Günü, dilin yalnızca bir iletişim aracı olmadığını, aynı zamanda tarihsel sürekliliğin, ortak hafızanın ve siyasal aidiyetin taşıyıcısı olduğunu hatırlatan önemli bir gündür. Diller, milletlerin dünyayı algılama biçimini, kendini konumlandırma şeklini ve geleceğe dair ortak tasavvurlarını şekillendirir. Türkçe de bu anlamda, farklı coğrafyalarda yaşayan Türk topluluklarını yalnızca geçmişte değil, bugün ve gelecekte de birbirine bağlayan temel bir unsur olarak öne çıkmaktadır. Bu ortak dil, kültürel bir miras olmanın ötesinde, günümüz uluslararası ilişkilerinde giderek daha görünür hale gelen stratejik bir değere sahiptir.
Uluslararası ilişkilerde dış politika artık yalnızca devletler arası rekabetin, krizlerin ve müzakerelerin alanı değildir. Günümüz dünyasında dış politika, tarihsel bağlar, kültürel yakınlıklar ve ortak hafıza üzerinden inşa edilen uzun soluklu stratejilerle şekillenmektedir. Bu bağlamda, Türk dünyasının sahip olduğu en büyük ortak payda, hiç kuşkusuz dil ve kültür birliğidir. Türkçe, farklı coğrafyalarda yaşayan Türk devletleri arasında yalnızca bir iletişim aracı değil, ortak bir yön duygusunun, ortak bir gelecek ülküsünün taşıyıcısıdır.
Türk Dil Ailesi Günü, bu ortak paydanın sembolik bir hatırlatıcısı olmanın ötesinde, dış politika açısından da stratejik bir anlam taşımaktadır. Türk Devletleri Teşkilatı çatısı altında giderek güçlenen işbirliği, ortak dil ve kültürün somut jeopolitik kazanımlara dönüşebileceğini göstermektedir. Özellikle Orta Koridor olarak adlandırılan ve Asya ile Avrupa arasında uzanan stratejik güzergâh, bu dönüşümün en görünür alanlarından biridir.
Orta Koridor, yalnızca bir ulaştırma ve ticaret hattı değil, aynı zamanda Türk dünyasının jeopolitik vizyonunun da bir yansımasıdır. Bu hattın etkinliği, yalnızca altyapı yatırımlarıyla değil, güzergah üzerinde yer alan ülkeler arasındaki siyasi uyum, karşılıklı güven ve toplumsal yakınlıkla mümkün olmaktadır. İşte bu noktada ortak dil ve kültür, Orta Koridor’un görünmeyen ama en güçlü dinamiklerinden biri olarak öne çıkmaktadır.
Dış politika perspektifinden bakıldığında, ortak dil, diplomatik iletişimi kolaylaştıran, müzakere süreçlerini hızlandıran ve ortak stratejik hedeflerin netleşmesini sağlayan bir unsurdur. Türk Devletleri Teşkilatı bünyesinde yürütülen temaslarda Türkçenin sağladığı bu ortak zemin, Orta Koridor gibi çok taraflı ve uzun vadeli projelerin daha sağlam bir irade ile sahiplenilmesini mümkün kılmaktadır. Ortak dil, ortak yolun siyasi arka planını güçlendirmektedir.
Kültürel yakınlık ise bu sürecin toplumsal boyutunu tamamlamaktadır. Orta Koridor, yalnızca hammadde, ürün ve enerjinin hareket ettiği bir hat değil, aynı zamanda insanların, fikirlerin ve kültürel etkileşimin de dolaşıma girdiği bir alandır. Türk dünyası içinde paylaşılan kültürel kodlar, bu dolaşımı doğal ve sürdürülebilir kılmaktadır. Ortak tarih bilinci ve benzer toplumsal değerler, Orta Koridor’un sadece ekonomik değil, Türklük belleğinin canlanması bağlamında da anlam kazanmasını sağlamaktadır.
Türk Devletleri Teşkilatı’nın bu süreçte oynadığı rol, dış politikada işbirliği temelli bir yaklaşımın somut örneğini sunmaktadır. Teşkilat, Orta Koridor’u rekabetçi bir söylemin değil, kazan-kazan temelli dayanışmanın aracı olarak ele almaktadır. Bu yaklaşım, Türk dünyasının küresel sistem içinde kendine özgü, dengeli ve yapıcı bir konum edinmesine katkı sağlamaktadır. Ortak dil ve kültür, bu yapıcı dış politika anlayışının doğal taşıyıcısıdır.
Bu çerçevede, Türkiye Cumhuriyeti’nin Azerbaycan’a İkinci Karabağ Savaşı’nda sergilediği tutum da ortak dil, tarih ve kültürün dış politikada nasıl birleştirici bir zemin oluşturabildiğini göstermiştir. Ortak dil Türkçenin sağladığı karşılıklı anlayış ve toplumsal duyarlılık, iki ülke arasındaki siyasi uyumu güçlendirmiş, bu uyum, Türk dünyasında ortak hareket etme kapasitesinin somut bir örneği olarak değerlendirilmiştir. Bu durum, dil ve kültür temelli bağların kriz dönemlerinde dahi stratejik bir değer üretebildiğini ortaya koymuştur.
Milli birlik duygusu, bu çerçevede yalnızca duygusal bir unsur değil, aynı zamanda stratejik bir güçtür. Türkçe konuşan devletlerin ortak bir vizyon etrafında buluşması, Orta Koridor’un uluslararası alanda daha görünür ve güvenilir bir güzergâh olarak algılanmasını desteklemektedir. Bu güven, sadece devletler arası değil, özel sektör, akademi ve sivil toplum düzeyinde de karşılık bulmaktadır. Ortak dil, bu çok katmanlı işbirliğinin en sağlam köprüsüdür.
Dış politika açısından Orta Koridor’un etkinliği, Türk dünyasının küresel ticaret ve ulaşım ağlarında artan rolüyle doğrudan ilişkilidir. Ancak bu rolün kalıcı olabilmesi, sert güç unsurlarından ziyade yumuşak güç kapasitesinin güçlendirilmesine bağlıdır. Dil, kültür ve tarih üzerinden inşa edilen bu yumuşak güç, Orta Koridor’u yalnızca bir alternatif güzergâh değil, tercih edilen bir ortaklık alanı haline getirmektedir.
Türk Dil Ailesi Günü’nün hatırlattığı temel gerçek şudur; ortak dil ve kültür, dış politikanın görünmeyen ama belirleyici unsurlarıdır. Türk Devletleri Teşkilatı’nın Orta Koridor vizyonu da bu gerçeği esas alan bir anlayışla şekillenmektedir. Bu anlayış, Türk dünyasının kendi iç dinamiklerinden güç alan, dengeli ve barışçı bir dış politika çizgisini mümkün kılmaktadır.
Sonuç olarak, Orta Koridor, Türk dünyası için yalnızca coğrafi bir hat değil; ortak bir istikamet duygusudur. Bu istikametin en sağlam pusulası ise Türkçe ve ortak kültürel mirastır. Dış politikada kalıcı başarı, yolları inşa etmek kadar, o yolları anlamla doldurabilmekten geçer. Ortak dil ve kültürle güçlenen Orta Koridor, Türk dünyasının küresel sistemde daha etkin, daha saygın ve daha bütüncül bir aktör olmasının önünü açmaktadır. Bu yol, yalnızca ticaretin değil, ortak geleceğin de yoludur.
Türkçe Dil Ailesi Günümüz kutlu olsun…