
AB'yi savunma entegrasyonunda kuşkusuz en önemli dönüm noktası Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik tam ölçekli işgali ve bununla beraber ve alakalı ikinci Trump yönetiminin, jeopolitik değişimleri altüst etmesi oldu.
Soğuk Savaş'ın sona ermesinden bu yana, büyük güçler tarafından avlanma riski hiç bu kadar büyük olmadığını söylemek mümkün. AB ülkelerinin birçok askeri istihbarat teşkilatı, Rusya'nın beş yıl içinde Avrupa'nın kendini savunmaya hazır olup olmadığını test edebileceği konusunda uyarıda bulunmaktalar. Buna paralel olarak, Trump yönetimi, ABD'nin karşılıklı savunma taahhüdünü sorgulayarak ve diğer NATO üyelerine saldırı olasılığını göz ardı etmeyerek, NATO'ya ne kadar zarar vermeye hazır olduğu konusunda şüpheler uyandırdı. Eğer yelpazenin her yerindeki Avrupa siyasi partileri bir konuda hemfikirse, o da vatandaşların endişelerini gidermenin yolunun sözden eyleme geçmek ve daha güçlü bir güvenlik duygusunu yeniden tesis eden bir gündem uygulamak olduğu. Avrupa'nın bugüne kadarki politika tepkisi, temel olarak savunmaya daha fazla para ayırmak ve ortak üretim ve tedariki artıracak araçlar geliştirmekten ibaretti.
Ancak, savunma sanayi entegrasyonu ilerledikçe, AB'nin operasyonel tarafındaki politika gelişmeleri durgunlaşıyor. Bu ayrışma, Avrupa Komisyonu ve Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi’ni değişken geometriyle birleştirilmiş açık bir mimari teşvik etmeye yöneltti. Bu, üye devletlerin AB yapıları dışında istekli bir koalisyona katılmaları için bazılarına göre kibar bir bahane yaratmaktan ibaret değil. Daha çok, aynı stratejik bakış açısını paylaştıkları sürece, AB dışındaki devletlere Birlik ile savunma ortaklıkları kurmaları için bir davet niteliğinde. Bu bağlamda, AB genişleme politikasına büyük miktarda jeopolitik çıkar teşviki aşılanıyor ve aday ülkelerin AB'nin Ortak Dış ve Güvenlik Politikasına uyum sağlamasına öncelik veriliyor. Bu yaklaşım Avrupa için gelişen tehdit ortamını ortaya koyuyor, NATO'nun varsayılan vazgeçilmezliğini ve AB'nin 2030 yılına kadar savunma hazırlığına yönelik yol haritasını değerlendiriyor. AB'nin stratejik özerklik arayışının, çok vektörlü bir dış politika veya Brüksel ile Moskova arasında eşit mesafe sürdürmeye çalışan aday ülkelerin hükümetleri üzerinde taraf seçme baskısı yarattığı, hem de Ukrayna'daki savaşın yalnızca bir Rusya-Ukrayna çatışması olduğunu ve Putin'in Küçük Rusya'yı fethettiğinde duracağını varsaymanın tehlikeli bir yanılsama olduğu görülmekte.
Kremlin’in hedeflerinden biri Orta ve Doğu Avrupa'nın kontrolünü yeniden ele geçirme ve Yalta tarzı bir Avrupa düzeni kurma olduğu kabul edilirse Neo-emperyalist Rusya, her bakımdan AB ve NATO ile savaş halinde. Bu nedenle, Avrupa'nın güvenliği Ukrayna'nın güvenliğiyle ayrılmaz bir şekilde bağlantılı olarak algılanmakta. Rusya ekonomisinin tam bir savaş modunda olduğu belli. Batı'nın yaptırımlarından etkilenen Rusya, enerjisini Çin'e satarken, ABD dolarına alternatif sunuyor ve elektronik ve diğer çift kullanımlı mallardan silahlara kadar Batı'nın tedariklerini değiştiriyor. Başkan Putin, ülkesinin bütçesinin üçte birinden fazlasını askeriyeye harcarken tahminlere göre Rusya, üç aylık bir süre içinde AB üye ülkelerinin toplamda bir senede üretebileceğinden daha fazla silah ve mühimmat üretebilir. Kremlin tarafından desteklenen sabotajlar kıtanın her yerinde gerçekleşiyor ve Baltık Denizi'ndeki kritik altyapılara yönelik düşük riskli, yüksek getirili saldırılar başka yerlerde de tekrarlanabileceği kabul görmekte.
Bu durum, AB Yüksek Temsilcisi Kallas'ın ağır şekilde militarize olmuş bu ülkenin AB için varoluşsal bir tehdit oluşturduğunu ve NATO Genel Sekreteri Mark Rutte’nin daha da ileri giderek savaşa hazırlanmanın şart olduğunu çünkü savaştan kaçınmanın en iyi yolu olarak açıklamaları oldu. Avrupa'nın savunmasını güçlendirmenin önceliği ilan edildi. Bu aciliyet duygusu kısa vadede istensin veya istenmesin NATO’nun 5.ci maddesi ile iç içedir.