Her gün ekranlarda üzerimize yağan haberler...
Ekonomik dalgalanmalar, şiddet olayları, politik gerginlikler ister istemez ruh halimize sızmaktadır. Sosyal medya artık paylaşım platformundan çok öfke arenasına dönüşmüş durumda. İnsanlar küçük sebeplerle birbirine patlıyor, bu sadece bireysel bir sorun mu, yoksa daha derinlerde yatan toplumsal bir sıkışmışlık mı?
Sürekli değişen ve zorlayıcı yaşam koşulları psikolojik dayanıklılığı zorlamaktadır. Uzun süreli belirsizlik ve stres altında kalan bireylerin duygularını düzenlemesi daha güç hale gelir. Dışarıdan bakıldığında anlamsız gibi görünen tepkiler; örneğin, birinin trafikte bağırması ya da markette tartışma çıkarması gibi aslında yüzeyin altında birikenlerin küçük birer dışavurumudur diyebiliriz. Basit bir örnek düşünelim. Ay sonunu getirmekte zorlanan bir kişi sabah işe geç kalır, serviste biri omzuna çarpar ve bu küçük temas aniden büyük bir öfkeye dönüşebilir. Buradaki tepki o anki olayla sınırlı değildir. Aksine biriken yorgunluğun ve çaresizliğin bir yansımasıdır. Ancak burada önemli bir detay var. Birey çoğu zaman farkında olmasa da niyeti kötü değildir.
Yıkıcı tepkilerinin ardında aslında kendi sınırlarını savunma, anlaşılma ya da sadece duyulma arzusu vardır. Çoğu zaman yalnızca davranışa odaklanırız. Biri bağırmıştır, hakaret etmiştir ya da sessiz kalmıştır. Oysa niyet, duygusal tepkilerin yönünü belirleyen pusuladır.
Öfke her zaman zarar verme amacıyla ortaya çıkmaz. Bazen sadece bir yardım çağrısıdır. Birçok araştırmada, bastırılan duyguların fiziksel sağlık üzerindeki olumsuz etkileri vurgulanmaktadır.
Özellikle öfkenin ifade edilmediği durumlarda bağışıklık sistemi zayıflayabilir, uyku düzeni bozulabilir ve sosyal ilişkiler yıpranabilir.
Bu da yalnızca bireyin değil toplumun genel sağlığını da tehdit eder hale gelmektedir.
Bu noktada çözüm öfkeyi bastırmak değil onu tanıyıp sağlıklı şekilde yönlendirebilmektir. Konuşmak, anlamaya çalışmak, empati kurmak...
Bunlar sadece bireysel rahatlama yolları değil aynı zamanda toplumsal bağları güçlendiren adımlardır. Çünkü insanlar genellikle sadece anlaşılmak isterler. Bazen bir çığlık değil bir bakış bile yeterlidir bunun için.