Her ay aynı tabloyu görüyoruz. Ekim ayında yine 19 kadın öldürüldü, 22 kadın şüpheli şekilde hayatını kaybetti. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun açıkladığı veriler artık bir istatistikten çok, bir ülkenin aynası haline geldi.

Ve maalesef bu aynaya baktıkça, toplum olarak yüzleşmekten kaçtığımız bir gerçekle karşılaşıyoruz: Kadınlar hala en çok “tanıdıkları erkekler” tarafından öldürülüyor.

Koca, sevgili, baba, abi, kardeş…

Bir kadının hayatındaki en yakınları. Ama aynı zamanda en büyük tehlike de çoğu zaman orada saklı. Bu cümleyi yazarken bile insanın içi acıyor. Çünkü güven duymanın, sevilmenin, ait hissetmenin bile bir kadının hayatına mal olabildiği bir ülkede yaşıyoruz.

Platformun raporuna göre, 7 kadın yalnızca kendi hayatına dair karar almak istediği için öldürülmüş. Boşanmak istediği için, ayrılmak istediği için, evlenmeyi reddettiği için…

Yani bir kadın “hayır” dediği anda, bir erkek “öldürme hakkını” kendinde görüyor.

Bunu söylemek acı ama gerçek: Türkiye’de kadınların en temel hakkı, yaşama hakkı hala tartışmalı.

Daha da kötüsü, 11 kadının neden öldürüldüğü bile bilinmiyor.

Bu “bilinmezlik” aslında çok şeyi anlatıyor. Çünkü artık ölümler bile sıradanlaştı, “şüpheli” kelimesiyle geçiştiriliyor. Kadınların kim tarafından, neden öldürüldüğü araştırılmadıkça, her dava dosyası bir sonraki cinayete zemin hazırlıyor.

Adaletin yerini bulmadığı her dava, başka bir kadının ölüm fermanı oluyor.

Benim anlam veremediğim bir şey var:

Yıllardır bu rakamları görüyoruz, bu raporlar yayınlanıyor, bu acılar yaşanıyor ama hala hiçbir bakanlık bu konuda düzenli veri tutmuyor. Sanki rakamı bilmezsek sorun da yokmuş gibi davranıyoruz.

Oysa tam tersi…

İsimleri unuttukça, rakamlar çoğalıyor.

Her ay bu yazıları yazmak, aynı cümleleri kurmak kolay değil. Ama yazmazsak, bu ölümler sessizliğe gömülür.

Ve biz susarsak, “kadın cinayetleri kaderdir” diyenler daha da cesaretlenir.

Bu ülkede kadınlar sadece yaşamak istiyor.

Ne kahraman olmak, ne kurban olmak…

Sadece özgürce, korkmadan, güvende yaşamak.

Bunun için hala mücadele eden, sokakta, işte, okulda sesini yükselten kadınlar var.

Biz de o sesin bir parçası olacağız. Çünkü bir gün bu sayıları değil, yaşam hikâyelerini yazmak istiyoruz.