Yine bir kadın cinayeti. Yine bir genç kız toprağa verildi. Yine sosyal medya dolup taştı… ama acıyla değil, acımasızlıkla.
Boğaziçi Üniversitesi’nde 15 yaşındaki bir kız, 20 yaşındaki sevgilisi tarafından öldürüldü. Daha çocuk yaşta, belki hayalleriyle, belki de ilk defa aşkla tanışmıştı. Ama onun hikâyesi de birçok kadın gibi yarım kaldı.
Ne yazık ki artık bu cümleler klişeleşti. “Bir kadın daha öldürüldü” ifadesi, bir başlıkta okunup geçilen sıradan bir bilgiye dönüştü.
Ama daha da acısı, ardından gelen yorumlar.
Sosyal medyaya girip biraz gezinmeniz yeterli:
"Ne işi varmış onunla?"
"Görüşmeseymiş!"
"15 yaşındaymış, ailesi nerede?"
Sanki öldürülmesi kader değil de, yaptığı seçimlerin doğal sonucuymuş gibi.
Bunu söyleyenlere sormak lazım:
İnsan hiç mi hata yapmaz?
Gençlikte hiç mi yanlış seçimlerde bulunmaz?
Her kararımızın sonucunun ölüm olabileceğini mi varsaymalıyız?
Evet, 15 yaşında bir genç kız. Belki cahildi, belki deneyimsizdi. Ama hiçbir hata, hiçbir ilişki kararı, bir insanın canına mal olmamalı!
Bu ülkenin sokaklarında, evlerinde, kampüslerinde kadınlar öldürülüyor. Ama hala cinayet sonrası ilk sorguya çekilen kadın oluyor.
Katillerin değil, kurbanların yaşamı didik didik ediliyor.
Ne giydi, kiminle görüştü, kaçta dışardaydı, önce kim mesaj attı…
Bu zihniyetle hiçbir yere varamayız.
Kadınların hayatı, tercihleri ya da geçmişi değil; erkeklerin öfkesini meşrulaştıran bu anlayış sorgulanmalı artık.
Çünkü gerçek şu:
Birini sevdiği için değil, birinin onu öldürmeyi seçtiği için ölüyor.
Ve biz, hala "Ama" ile başlayan cümleler kuruyorsak, bu cinayetlerin ortağıyız.
Kadın cinayetlerinde kadını sorgulamayı bırakın.
Fail belli.
Sorun da.
Ve ben…
Ben bu yazıda da kadınları konu alacağım.
Bir sonrakinde de.
Ve bıkmayacağım.
Çünkü birileri artık sesini yükseltmeli. Çünkü biz sustukça, kadınlar ölmeye devam edecek.