Dört yıllık meslek hayatımda, kalemimin ucundan dökülen her kelimeye bir mücadele sığdırdım. Bu satırlar ise, ilk kez bana ait. Bu kez bir haberi değil, yaşadığım gerçeği anlatıyorum. Kadın gazeteci olmanın nasıl bir direniş olduğunu...

Mesleğimi çok seviyorum. İyi ki bu mesleği seçmişim diyorum her seferinde. Her sabah uyandığımda, bir haberin peşinden koşmak, bir gerçeği açığa çıkarmak için heyecanlanıyorum. Ama şunu da inkâr edemem: Bizim ülkemizde kadın olmak çoğu meslekte zor; gazetecilikte ise bu zorluk kendine özgü, daha görünmez ama daha derin bir hâl alıyor.

Zaman zaman “Sen kadınsın, yaparsın”, “Sana konuşurlar”, “Kadınsın ya, tabi ki sana haber verirler” gibi cümlelerin hedefi oluyoruz. İlk başta övgü gibi dursa da, bu cümlelerin arkasında yatan imalar oldukça yıpratıcı. Sanki başarılarımız yetenekle değil, sadece kadın olmamızla açıklanmak isteniyor. Bu da emeğimizin ve mesleki becerimizin küçümsenmesine neden oluyor.

Sahada olduğum her an, önce kadın sonra gazeteci olduğum hatırlatıldı bana. Güvenlik önlemlerini abartmam normaldi, çünkü "kadınsın". Sert haber kovalamam yadırgandı, çünkü "fazla cesursun". Röportaj yaptığım bazı kişiler, gözlerini kameraya değil, bana dikti. Kimi zaman haberden çok “kadın gazeteciyi” konuştular. Oysa ben sadece işimi yapıyordum.

Özel hayatımızdan görüştüğümüz insanlara, giydiğimiz kıyafetlere kadar sürekli yargılandığımız bir dünyada gazetecilik yapıyoruz. Geçtiğimiz günlerde, kadın bir gazeteci arkadaşım bir milletvekili tarafından sadece kıyafeti nedeniyle eleştirildi. Üstelik üzerinde pantolon ve sade bir bluz vardı. Ne giydiği değil, ne sorduğu konuşulmalıydı oysa. Ama hâlâ "Gazeteci şöyle giyinmez", "Kadın gazeteci böyle olmaz" gibi kalıpların arasında sıkıştırılmaya çalışılıyoruz. Oysa bir gazetecinin kıyafeti değil, kalemi konuşmalı. Kadın gazetecilerin ne giydiği değil, neyi ortaya çıkardığı konuşulmalı.

Erkek egemen haber masalarında, sesinizi duyurmak bile ayrı bir çaba istiyor. Fikirlerin dinlenmesi için bazen iki kat fazla emek harcamanız gerekiyor. Ama tüm bunlara rağmen vazgeçmedim. Çünkü gazetecilik sadece bir meslek değil; bir duruş, bir sorumluluk. Kadınların sesi hâlâ gerektiği kadar duyulmuyorken, o sesi duyurmak benim görevim. Belki de bu yüzden en çok kadın gazetecilere ihtiyaç var: Hem anlatan, hem yaşayıp direnen.

Bu yazı benim ilk köşe yazım. Ama son olmayacak. Çünkü kadın gazeteciler sustukça, bazı şeyler hiç değişmiyor. Biz sustukça, başkaları da susuyor. O yüzden biz konuşmaya, yazmaya, sormaya devam edeceğiz.