Bu ülkede en çok ses çıkartan kesimin kim olduğunu artık hepimiz biliyoruz: öğrenciler. Kimi zaman bir yemekhanede, kimi zaman kampüsün kapısında, kimi zaman da sosyal medyada haykırıyorlar. Ama her seferinde aynı şey için: adalet, geçim, onurlu bir yaşam ve eğitim hakkı.
Geçtiğimiz günlerde Hacettepe Üniversitesi'nde yaşanan olay hepimizin yüzüne çarpması gereken bir gerçekti. Üniversitenin uygulamaya koyduğu “rezervasyon yemek sistemi”ne karşı çıkan öğrenciler bir araya geldi, tepkilerini dile getirdi. Ne için? Günlük öğünlerine fazladan para ödememek, zaten zor şartlarda ayakta kalmaya çalışırken bir darbe daha almamak için. Ama karşılarında ne buldular? Çevik kuvvet.
38 öğrenci gözaltına alındı. Üniversitenin içine, yani bilimle, düşünceyle, tartışmayla, sorgulamayla dolu olması gereken bir alana polis girdi. Gençlerimiz sırf seslerini duyurmak istedikleri için gözaltına alındı. Sonra serbest bırakıldılar ama mesele orada kapanmadı. Çünkü mesele rezervasyon sisteminden ibaret değil. Mesele çok daha derin: Öğrencilerin yaşadığı yapısal adaletsizlik.
Bugün öğrenciler barınma bulamıyor, doğru düzgün beslenemiyor, ulaşım masrafını karşılayamıyor. Ailesinden gelen destek yetmiyor. Çalışsa derslerinden geri kalıyor, okusa cebinde para kalmıyor. Tüm bunların üzerine bir de sistemin yüklediği bürokratik ve ekonomik engeller, üniversitenin "müşteri memnuniyeti" anlayışıyla yönetilmesi, öğrenciyi "sistemin potansiyel suçlusu" gibi gören yaklaşımlar...
Peki amaç ne? Gerçekten sormamız gerek: Bu sistem öğrenciyi okutmak mı istiyor, yoksa sistem dışına itmek mi?
Rektörler, yönetimler, karar alıcılar öğrencilere bir eğitim kurumu üzerinden değil, adeta bir güvenlik meselesi gibi yaklaşıyor. Oysa bu ülkenin sokaklarında hâlâ adaletin, insan onurunun, dayanışmanın sesini yükselten tek kesim öğrenciler. Onlar geleceğin doktorları, mühendisleri, öğretmenleri. Ama bugün karnı aç, morali bozuk, umudu kırık bir halde hayatta kalmaya çalışıyorlar.
Geçmişte de gördük; ODTÜ’de, Boğaziçi’nde, İstanbul Üniversitesi’nde, Anadolu’nun dört bir yanındaki üniversitelerde öğrenciler aynı kararlılıkla sokaktaydı. Bu mesele siyaset üstü. Bu mesele bir kesimi savunmak değil; bu mesele adaletin, hakkın, insan gibi yaşamanın meselesi.
Bugün bir üniversite öğrencisi, bir eylem sırasında polisin önüne dikiliyorsa, orada sadece protesto değil, bir haykırış vardır. “Bizi görmezden gelmeyin” çığlığıdır bu. Bu sese kulak vermeyen, yarın o sesin sessizliğinden korkmalı.
Çünkü biz sustuğumuzda, öğrenciler hâlâ konuşuyorsa, hâlâ direniyorsa… Bu ülkede umut hâlâ tükenmemiş demektir.