Ülkede gündem neredeyse her gün değişiyor. Bir gün güvenlik konuşuluyor, ertesi gün siyaset, sonra adalet, ardından kadın cinayetleri. Araya ekonomik sıkıntılar, gözaltılar, yasaklar, saldırılar giriyor. Başlıklar değişiyor ama toplumda oluşan his pek değişmiyor.
Yaşananlara önce tepki veriliyor. Açıklamalar yapılıyor, sosyal medyada konuşuluyor, birkaç gün sonra başka bir konu gündemin önüne geçiyor. Önceki mesele ise tamamlanmamış haliyle geride kalıyor.
Siyaset alanında da benzer bir durum var. Sert söylemler, yargı süreçleri, tartışmalı kararlar kamuoyunda kısa süreli yankı buluyor. Sonra başka bir gelişme hepsinin üzerini örtüyor. Sorular sorulmadan, cevaplar alınmadan yeni gündeme geçiliyor.
Basın özgürlüğüyle ilgili yaşananlar artık şaşırtmıyor. Gazetecilerin yargı süreçleri, soru sormanın bedeli, haber yapmanın riskleri sıradan bir durum gibi algılanıyor. Bu durum sadece basını değil, toplumun haber alma hakkını da doğrudan etkiliyor. Ancak bu etki çoğu zaman yeterince fark edilmiyor.
Kadın cinayetleri ise neredeyse her hafta gündeme geliyor. Yasalar tartışılıyor, cezaların yeterli olup olmadığı konuşuluyor. “Bir daha yaşanmasın” deniliyor. Ama tablo değişmedikçe, toplumda oluşan tepki de giderek azalıyor. Acı, süreklilik kazandıkça sıradanlaşıyor.
Ekonomik sorunlar da benzer şekilde ele alınıyor. Hayat pahalılığı, geçim sıkıntısı, alım gücü sürekli konuşuluyor. Ancak bu konuşmalar da çoğu zaman sonuçsuz kalıyor. İnsanlar alışmayı bir tür çözüm gibi görmeye başlıyor.
Bu tablo, toplumda yaygın bir alışma halini gösteriyor. Alışmak, kısa vadede insanı koruyan bir refleks gibi duruyor. Sürekli tepki vermenin yarattığı yorgunluk, sessizliği tercih ettiriyor. Ancak bu sessizlik, zamanla kabullenişe dönüşüyor.
Her şeye alışan bir toplum, genellikle sadece doğrudan kendisini etkileyen noktada itiraz ediyor. O ana kadar yaşananlar ise uzakta kalıyor. Başkasının başına gelen, bir süre sonra herkes için sadece bir haber başlığına dönüşüyor.
İtiraz etmek ise çoğu zaman yanlış anlaşılıyor. Oysa itiraz etmek bağırmak, slogan atmak ya da sürekli tepki göstermek değildir. Bazen sadece yaşananın normal olmadığını söylemektir. Bazen de unutmamaktır.
Alışmak, sorunları ortadan kaldırmaz. Sadece görünmez hale getirir. Görünmez olan her sorun ise büyüyerek geri döner. Bugün konuşulmayan, yarın daha ağır bir şekilde gündeme gelir.
Bu nedenle asıl soru şudur:
Her şeye alışan bir toplum, neye itiraz edebilir?
Belki de henüz tamamen kaybetmediklerine.
Belki de hala değişebileceğine inandıklarına.