Bu depremde görülmedik şeyleri gördük duyulmadık şeyleri duyduk! Vallahi her bundan beteri olmaz dediğimizde bizi daha...

Bu depremde görülmedik şeyleri gördük duyulmadık şeyleri duyduk!

Vallahi her bundan beteri olmaz dediğimizde bizi daha da şaşırtacak daha kötü bir olay oldu.

Bakın:

Önce Kızılay’ın çadır sattığı ortaya çıktı…

İnsanlar kulaklarına inanamadı!

Kızılay nasıl olur da depremzedeler ayazda, yağmurda yaşta çadır beklerken çadırları göndermemiş, ticarete soyunmuş, müşteri bekleyip kar peşinde koşmuş diye herkes birbirine sordu.

Açıkçası birçok insanımız bu haberin yalanlanmasını bekledi.

Önce Kızılay’dan çadır satın almak zorunda kalan Haluk Levent Murat Ağırel tarafından gündeme getirilen bu haberi doğruladı ve sonra da Kızılay Başkanı Kerem Kınık çıktı deprem çadırlarının Ahbap’a satıldığını kabul etti.

Üstelik Kerem Kınık hiç mi hiç utanmadan bu satışı ahlaki, akılcı ve yasal bulduğunu ifade ederek, normal bir ticari işlem olduğunu savunmaktan bile hiç çekinmedi.

Ben bu yaşa geldim daha önce bir afet sonrasında Kızılay’ın çadır satıp, ticarete soyunduğunu hiç görmedim, hiç duymadım.

Yahu herhalde bundan daha büyük bir rezalet olmaz demiştim ki bir polisin çadır çaldığını duyduk…

Bir polis, hem de rütbeli bir polis; Tekirdağ’da çevik kuvvet şube müdürü olarak görev yaparken deprem sonrasında Gaziantep’in İslahiye ilçesinde görevlendirilen bir emniyet müdürü bu büyük rezilliğe imza atmış…

Emniyet müdürünün, görevinin sona ermesi sonrası emniyete tahsis edilen resmi otobüsle Tekirdağ’a dönerken depremzedeler için hazırlanan birçok yardım malzemesini de beraberinde getirdiği tespit edilmiş.

Durumu tespit eden namuslu polisler, savcılık talimatıyla emniyet müdürünün evinde arama yapmış ve basına yansıyan bilgilere göre aramada çok sayıda yardım malzemesi bulunmuş.

Bulunanlar öyle az buz şey de değil. Emniyet müdürünün evinde yapılan aramada bir jeneratör, üç elektrikli ısıtıcı, ikisi büyük altı çadır, beş bağlantı kablosu, dokuz şişme yatak, beş uyku tulumu, beş seyahat çantası, yedi bere, iki bot, iki yağmurluk kaban, beş yağmurluk üstü ve hatta birde 15 kilo köpek maması bulunmuş…

Anlaşılan müdür bey deveyi hamuduyla götürmüş, ufak tefek arakçılık yapmayı değil işi ticarete dökmeyi amaçlamış…

Eh Kızılay’ın çadır sattığı ve hiç utanmadan bu ticareti savunduğu bir ülkede birilerinin deprem yardımlarını iç etmeye kalkması hatta işi ticarete dökmeye uğraşması pek de şaşırtıcı olmuyor.

Malum imam cemaat meselesi…

İşin açığı normal bir ülkede emniyet güçleri böyle bir rezalete imza attığı zaman Emniyet Genel Müdürü ve İçişleri Bakanının derhal istifa etmesi gerekir. Hatta hükümet sallanır ve hükümet dahi istifa eder…

Hatırlarsanız daha geçenlerde İçişleri Bakanı Süleyman Soylu çıkıp deprem sonrası yaşanan yağma olaylarıyla ilgili “Birkaç münferit durum söz konusu, Türkiye’de böyle bir durum yok” demişti.

Daha sonra açıklama yapan Recep Bey ise “Bazı yerlerde marketlere, AVM’lere yağma oluyor. Devlet, OHAL’le buna müdahale etme imkânını yakalayacaktır” diye bir düzeltme getirmişti…

Şimdi İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya “Buda mı yağma değil” diye sormak gerekmez mi?

Yağma ki hem de ne yağma vallahi dünya böyle bir rezillik, böyle bir vicdansızlık daha görmemiştir.

Bu işin korkunç olan yanı tespit edilip yakalananı buysa tespit edilemeyenler ne kadardır onu da varın siz hesaplayın.

Canımızı, malımızı, ırzımızı emanet ettiğimiz bir emniyet görevlisi deprem sonrasında çoluk çocuk, hasta ve ihtiyarların fellik fellik başını sokacak bir çadır, iliğini kemiğini ısıtacak soba aradığı bu günlerde böyle bir rezilliğe imza attıysa demedi demeyin tuz koktu demektir…