Üzülmediğimiz bir gün var mı? Benim yok. Utanmadığımız bir gün var mı? Benim yok. Korkmadığımız, kaygılanmadığımız bir gün var mı? Benim yok. Sizin, sizlerin? Üzüntüm, utancım, korkum ve kaygım kendimle ilgili değil. Ülkem, komşun, arkadaşım, yurttaşım, Dünya dediğimiz yer küremiz, hatta uzay için, öldürülen çocuklar, kadınlar, canlılar için. Tehlikelerin beklediği daha doğmamış bebekler için, hayvanlar için, hayvanların doğacak yavruları için.
“Dost Dili” köşesine yakışır ve gurur duyulacak güzelliklere değinen bir yazıyı sizlerle paylaşmayı çok özlüyorum. Elbette, canlıların çok kan ve gözyaşı döktüğü bu topraklarda, şiddetsiz, sevgi, dostluk ve barış içinde yaşamak için gösterilen çabalar, verilen emekler de var. Siyasetçi, gazeteci, yazar, sanatçı, hukukçu, tıp doktoru, mimar, mühendis, psikolog, kamu görevlisi, belediye başkanı, emekli, işçi, işveren, kadın, erkek, genç, erişkin,….,
Türkiye’nin yerin üstündeki cennet olması için çalışanların sayısı az değil, hatta çok. Ancak, bana dokunulmadığı halde canımı yakan çok olay ve görüntü ile karşı karşıyayız. Bu nedenle, bizleri, üzülmenin, utanmanın, korkmanın ve kaygılanmanın azgın dalgaları arasında bırakan olayları ve görüntüleri bir süre daha paylaşmayı sürdüreceğim. Azgın dalgalar dediğime bakmayın. Biliyorsunuz dalgalar, tatlı veya tuzlu sularda, göllerde, denizlerde ve okyanuslarda rüzgarların etkisiyle oluşur. Dalgalar, hızla gidip gelen suların önünde kayalar, dik yamaçlar veya benzer yükseklikler varsa “azgın” hale gelir. Azgın, bizden öncekilerin bulduğu ve bizlere miras olarak bıraktığı bir sözcük.
Azgın dediğimiz dalgaların insan eliyle oluşanları tehlikelidir. Bunlar, azgın olarak değil, azdırılmış, doğal hareket alanları kapatılmış, karşılarında yapay duvarlar örülmüş, alçak veya yüksek binalar dikilmiş suların karşı duruşu şeklinde algılanmalı, görülmeli kanısındayım. Hayalimizdeki insan olmayı başarmış veya yetiştirilmişlerde oluşan üzülmenin, utanmanın, korkmanın ve kaygılanmanın azgın dalgaları yüzde yüze yakını insan tarafından oluşturuluyor. Sularda veya insanların duygularında oluşan azgın dalgaların kaynağı genelde insan, vahşi insan.
O kadar çok ki içimdeki dalgaların nedeni. Erkeklerin şiddeti ile yaşamdan, çocuklarından, sevdiklerinden koparılan kadınlar, anneler, gönül anneleri. Sokak ve caddelerinde sigara dumanından, yerlerdeki çöp ve izmaritlerden rahatça yürünemeyen Ankara ve ilçeleri, defalarca yazmama karşın, küçük bir umut ışığı vermeyen, sesleri çıkmayan iktidar ve muhalefeti oluşturan siyasal partiler, yerel yönetimler, belediyeler, meslek örgütleri, demokratik kitle örgütleri, sendikalar, odalar ve üst birlikleri, eğitim, çevre, tarım, orman, iç işleri, dış işleri, adalet, ekonomi, iletişim, aile ve kültür hizmetlerinden sorumlu kamu kuruluşları, bakanlıklar,…
Yetki verdiğimiz konularda ve sınırlar içinde halkı, asla ayırım yapmadan temsil etmek için seçtiğimiz insanların TBMM içinde veya dışındaki sözlerine, seslerinin yüksekliğine, gözlerindeki şimşeklere ve yüzlerindeki gerginleşmelere bakar mısınız? Hepimizi kucaklaması gerekenlerin, bende yalan, iftira, hakaret ve tehdit etkisi yaratan konuşmaları, sizlerde de “azgın dalgalar” üretiyor mu, üretiyorsa dalgaları nasıl isimlendiriyorsunuz?
Ne yazık ki, eşini ve çocuklarını ihmal ederek gençlik, şiddetsiz, sevgi toplumu, sporda demokrasi, insan, hayvan ve doğa hakları için “yerin üstündeki cennette, kardeş gibi birlikte yaşamak” dışında hiçbir karşılık beklemeksizin ömrünüm büyük bir bölümünü, isteyerek vermiş insanlardan birisi olarak Türkiye’min her ilinin, her ilçesinin, her kasabasının, boşalmamış her köyünün hemen hemen aynı olduğu kanısındayım.
Geçmişte böyle yerleri sıkça görmüş, şimdilerde ise aralıklı olarak gören bir insan olarak, vahşi insan eliyle üretilmiş azgın dalgaların dört yanımı, dört azgın dalga çeşidi ile dövdüğünü hissediyorum. Üzülmek, utanmak, korkmak ve kaygılanmak. Dünya kan ve gözyaşından oluşan azgın ve ölümcül sel (silah, bomba, barut, …) baskınları altında iken duymaz, görmez, kıpırdayamaz, engelleyemez hale gelen Birleşmiş Milletler Örgütü, Avrupa Birliği, NATO, İslam İşbirliği Teşkilatı, Vatikan Cumhuriyeti (Papalık) ve ırklara dayalı sözde birlikler ve inanç örgütleri de azgın dalgalar üretiyor artık.
Merak ediyorum, öldürmek, canlara kıymak için silah üreten, satan, taşıyan, kaçakçılık yapanların yaşadığı ülkelerin üst yönetimlerine, halklarına, Türkiye’nin suyunu, toprağını ve havasını kirleten, sokak ve caddelerini rahatça yürünemez hale getiren sözde yurttaşların bedenlerine, gözlerine, beyinlerine, yüreklerine hiç mi vurmuyor bu azgın dalgalar. Ülkemdeki annelere, gönül annelerine, kadınlara ?
Azgın dalgalarla boğuşan anneler, gönül anneleri, kadınlar, erkekler, babalar, gönül babaları, melek yürekli insanlar, önderlik yapın, önce ülkenizde ve sonrasında uluslararası alanda, şiddete karşı şiddetsiz ve haklara dayalı yöntemlerle birleşin. Haydi önder anneler, Türkiye’de veya başka bir ülkede çıkın ortaya, yanınızda yer alacak ilk erkek olmaya hazırım. Dünyaya erkek gelmiş bir insan olarak yanınızdayım, önünüzde değil. Umarım, başarınızı, başlatmanızı, başlatılanları güçlendirmenizi görürüm.
Üzülmek, utanmak, korkmak, kaygılanmak…
Haydi, annelerin önderliğinde azgın dalgaların olmadığı bir dünya için kadın, erkek birlikte, dayanışma içinde…