Sevgili dostlar,
İnsan, hayata nasıl bakarsa öyle görür. Ama asıl soru şu: Gerçekten bakıyor muyuz, yoksa sadece gözlerimizi açıyor muyuz? Günümüzde bakmak ile görmek arasındaki farkı çoğu zaman unutuyoruz. Gözlerimiz sürekli bir şeylere yöneliyor, ama zihnimiz ve ruhumuz çoğu zaman orada değil. Fotoğrafçılık işte tam da bu noktada devreye giriyor. Çünkü fotoğraf, yalnızca bir anı dondurmak değil, bir anın içinde kaybolmadan onu tüm ruhuyla hissedebilmektir.
Bir objektifin ardına geçtiğinizde fark edersiniz ki, dünya olduğundan daha büyük, daha derin ve daha anlamlıdır. Bir ışık hüzmesi, bir bakış, bir gölge oyunundaki hareket size her zamankinden farklı bir anlam taşır. Fotoğraf, farkındalık yaratır. Bazen bir sahneyi izlemekle yetiniriz, ama bir fotoğrafçı onu yaşar. Çünkü fotoğraf sadece bir sanat dalı değil, aynı zamanda insanın kendini ve dünyayı keşfetme biçimidir.
Görmek bir eylem değildir, bir bilinç seviyesidir. Hayatın akışı içinde fark etmediğimiz birçok ayrıntıyı fotoğraf bize sunar. Bir sokak fotoğrafçısı, kalabalık içinde yalnızlığı görür. Bir portre fotoğrafçısı, bir çift gözün içindeki yılların hikayesini yakalar. Bir doğa fotoğrafçısı, ağaçların duruşunda sabrı, bir su damlasında yaşamı, bir bulutta hareketin ve dönüşümün kaçınılmazlığını görür. Fotoğrafçılık, aslında insanın hayata karşı içsel bir göz geliştirmesidir.
İnsanları uzun yıllardır fotoğraf ile tanıştırıyorum. Ve her defasında şuna tanık oluyorum: Fotoğraf sadece teknik bir süreç değil, aynı zamanda bireyin düşünce yapısını, algısını ve duygusal dünyasını değiştiren güçlü bir araç. Bir kareyi yakalamak için doğru anı beklerken, aslında sabrı öğreniyorsunuz. Işığın geliş açısını hesaplarken fark ediyorsunuz ki, hayatta her şeyin bir dengesi var. Bir çocuğun ilk kez bir fotoğraf çekerken hissettiği heyecan, bir yetişkinin yıllardır fark etmediği bir gölgeyi görmesi, bir insanın objektif aracılığıyla kendini bulması… Tüm bunlar, fotoğrafın insana sunduğu farkındalık alanları.
Fotoğraf bir terapi gibidir. Hayat bazen bulanıklaşır. Stres, kaygı, yoğunluk içinde insan nereye baktığını bile unutabilir. Ama fotoğraf, o karmaşanın içinde bir noktaya odaklanmayı öğretir. Bir kare çekmek, sadece bir görüntüyü kaydetmek değil, insanın zihnini durdurması, anın içinde tamamen var olmasıdır. Çünkü bir kompozisyon oluştururken zihniniz geleceğin kaygılarından ya da geçmişin ağırlığından sıyrılır. Sadece o an kalır geriye.
İşte bu yüzden “Hayata İyi Bakmak” sadece bir proje değil, bir yaşam felsefesi. Fotoğraf, bize hayatta neyin önemli olduğunu gösterir. Bazen bir kare, uzun cümlelerden daha fazla şey anlatır. İyi bir fotoğrafçı, sadece deklanşöre basan kişi değil, aynı zamanda hayatın içindeki görünmeyeni gören, detayları fark eden, anlamlandıran ve anlatan kişidir.
Ve unutmayalım, fotoğraf çekmek bir eylem, ama fotoğrafı görmek bir farkındalıktır.
Sevgiler…