Futbol, bazen sahada oynanan bir oyun olmaktan öte, bir trajedi sahnesine dönüşüyor. İşte Rangers deplasmanında Fenerbahçe'nin sergilediği futbolu izlerken, Shakespeare'in kaleme almadığı ama Fenerbahçe'nin özellikle son üç yıldır sürekli sahnelediği bir dram izliyormuş hissine kapılmamak elde değildi.

Kadıköy'de 3-1 kaybedilen ilk maçın ardından, rövanşta Sarı Lacivertliler öyle bir oyun ortaya koydu ki, 2-0'la uzatmalara gitmek, insanın futbolun adaletine olan inancını bir kez daha sorgulamasına neden oldu. Çünkü, maçı normal sürede kazanıp turu geçmek için Fenerbahçe'nin yeterince pozisyonu da vardı. Hem de ne pozisyonlar! Ama futbol, atamayanın kazanamadığı bir oyun.

Yalnızca pozisyonlar değil verilmeyen penaltılara ne demeli…

Kimilerine göre üç, bana göre ise net iki penaltı vardı. Ama gelin görün ki, Norveçli hakem Espen Eskas’ı belli ki ‘Kuzey Işıkları' gözlerini fazlasıyla etkilemiş olacak ki, bu pozisyonları ‘süzmekte’ zorlandı.

VAR odasındaki Hollandalı Pol van Boekel de belli ki ekranın parlaklığını kısmış ki, net penaltılarda hakemi izlemeye davet edemedi.

Hakem hataları mı, yoksa makus talih mi ben artık buna yanıt veremiyorum. Fenerbahçe'nin Avrupa macerası, yalnızca bir maçın veya bir penaltı atışının değil, sistematik bir adaletsizliğin kurbanı gibi görünüyor aslında.

Peki, bu defa neden şaşırdık? Çünkü futbolun adaleti, ancak sahada gösterilen mücadelenin karşılığını aldığında tam anlamıyla sağlanmış olur.

Neyse edebiyatı bir tarafa bırakıp somut gerçekle dönelim yeniden. Mesela seri penaltılara bir göz atalım ne dersiniz?

Mourinho’nun kariyerinde tek bir penaltı bile kullanmamış olan Fred'i, ilk beş penaltıcısı arasında görevlendirmesi bir futbol çılgınlığı anlamına mı geliyordu? Tadic gibi bir tecrübe abidesinin vuruşunu kaleciye nişanlaması, Mert Hakan’ın topu dağlara taşlara göndermesi, bir döngü dizini miydi?

Bunlar ve benzeri bir sürü çılgın soru….

Evet, öyle ya da böyle sonuçta Fenerbahçe çeyrek finalin kapısından geri döndü.

Peki ya psikolojik faktörler? Sahada oynanan futbolun ötesinde, Fenerbahçe'nin lig ve Avrupa sahnesinde yaşadığı ve belki de teknik koşullardan da önemli olduğunu söyleyebileceğimiz psikolojik baskıyı göz ardı edemeyiz.

Aslında, takım olarak yeterince iyi oynuyorlar. Ancak kritik anlarda kaçan fırsatlar, mental kırılmalar ve saha içine etkili olan kararlar bir türlü lehte işlemiyor. Örneğin, Glasgow deplasmanı, Fenerbahçe için yalnızca tur atlamak değil, uzun zamandır beklenen uluslararası bir başarının da habercisi olabilirdi.

Ve günün sonunda, yukarıda sıralamaya çalıştığım etkenlerden kaynaklı olarak umutlar bir başka bahara ertelendi…

Kalın sağlıcakla…