Geleceği iyi anlayabilmek için içinde yaşadığımız devletin çok Partili Dönemin darbeler tarihini ve bu darbelerin arkasındaki iç ve dış süreçleri iyi bilmek gerekir.
17 yıl 3 ay 15 gün iktidarda kalan Mustafa Kemal Atatürk, Serbest Cumhuriyet Fırkası ile ciddi bir deneme yapmış olmasına karşın, Çok Partili Düzen’e geçememiştir.
Çünkü bu 17 yılın içinde Ulusal Kurtuluş Savaşı da bulunuyordu. Atatürk’ün yaptığı büyük devrimlere karşın, halk yığınlarını köle-köylü aşamasından özgür kentli aşamasına taşıyamamıştı.
Bunun bir çok nedenleri bulunuyor. Toprak Ağaları ile Din Adamları egemenliğinde bir ülke vardı. Halk yığınları henüz Demokratik Rejimi kuracak ve sürdürecek çağdaş bir sınıfsal niteliğe gelememişti. Toplum Toprak Ağalarının ve Tarikatların egemenliğindeydi.
Bu yapı Cumhuriyet devrimlerine karşın, özellikle de bu devrimlere karşı direnerek varlıklarını sürdürüyorlardı.
Atatürk’ün sağ kolu İsmet İnönü; Atatürk’ün çok partili siyasi ve demokratik hayata geçmek istediğini çok iyi biliyordu.
Bu nedenle İnönü, Atatürk’ün Cumhuriyet Devrimi’ni tamamlamak için, İkinci Dünya Savaşı sonrasında esen demokrasi ve insan hakları rüzgârlarının esmesiyle çok partili düzene geçti.
Yani çok partili düzene Türkiye’yi Atatürk’ün kurmuş olduğu CHP, İnönü sayesinde geçilmişti. Şimdi RTE; CHP için, “Tek parti faşizmi” diyor. CHP, Türkiye’yi çok partili döneme geçirmesiydi, şimdi AKP’nin ve RTE’nin esamisi okunur muydu?
Türkiye çok partili yaşama geçmeden önce Cumhuriyeti kuran Devrimcilerin karşısına muhalefet olarak Toprak Ağaları ve tarikatlar vardı.
Bu Ortaçağ kalıntıları Cumhuriyeti tasfiye etmek istiyorlardı.
Sonunda ne oldu?
Çok partili rejime geçilince, Cumhuriyeti kuran Devrimcilerin yerine, 1946 seçimlerinde Cumhuriyet düşmanı “gerici” politikacılar egemen olduğu Adnan Menderes iktidarı yani Demokrat Parti (DP) iktidara egemen oldu.
DP, demokratik rejimi geri götürmeye çalıştı.
DP’nin ilk darbesi, Menderes’in TBMM’de, 15 milletvekilinden kurduğu Tahkikat Encümeni’ne, 28 Nisan 1960’ta, yargı erkinin bütün yetkilerini aktarması ile Anayasa’yı ihlal etmesi sonunda ortaya çıkan bir sivil darbeydi.
Bu darbeyi ortadan kaldırmak için Cemal Gürsel’in önderliğinde 27 Mayıs 1960 askeri devrimi yapıldı.
Seçimle iş başına gelen Demokrat Parti’nin, demokratik rejimi yıkarak yaptığı bu Sivil Darbe’ye karşı çözüm üretilmişti.
27 Mayıs 1960 devrimi Türkiye’ye çağ atlatan 1961 Anayasası’nı kabul etmişti.
Öte yandan 12 Mart 1971 müdahalesi, 27 Mayıs devrimine ve 1961 Anayasası’na karşı yapılan bir askeri darbeydi.
Ö dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Memduh Tağmaç, darbenin nedenini “ Sosyal uyanış ekonomik kalkınmayı aştı” diye son derece açık seçik bir biçimde belirterek demokrasiye karşı olduğunu ortaya koymuştu.
12 Mart 1971’de, demokrasi’ye karşı yapılan askeri darbe’yi destekleyen bir adam vardı. Bu adam Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’dı.
Sunay, “Türkiye’yi solcu gençlere mi emanet edeceğiz, elbette vatanını milletini seven, milliyetçi, mukaddesatçı imam hatip mezunlarına” diyerek 1961 Anayasası’nı yerle bir eden 12 Mart 1971 darbesinin destekçisi olmuştu.
12 Mart 1971, kısa bir Ecevit Erbakan koalisyonundan sonra, 1975 yılında Birinci Milliyetçi Cephe Hükümeti’ne, o da yine kısa bir Ecevit hükümetinden sonra, 1980 Darbesi’ne yol açtı ve Türkiye 1982 Anayasası ile bugünlere getirildi.
Bu getiriliş gerici teokratik devlet düzeni yandaşlı AKP iktidarını devletin başına getirdi. Şimdi Cevdet Sunay’ın dediği; “mukaddesatçı imam hatip mezunları” başta Milli Eğitim Bakanlığı olmak üzere tüm kurumları ele geçirdiler.
Anayasa uygulanmaz oldu.
Yargıda adalet yok edildi.
Fiyat artışları aldı başını gitti.
Gençlik ve tıp adamları ülkeyi bir bir terk ediyor.