Ben Türkiye’yim… “Ne olur, bana daha fazla umut sesi verin; yangının uğultusunu, selin gürültüsünü, depremin çığlığını bastıracak kadar çok.”

Benim adım Türkiye.
Yüzyıllardır dimdik ayakta duran, binlerce farklı hikayeyi bağrında saklayan bir bedenim var. Şimdi sana konuşuyorum, çünkü susarsam, gökyüzüm kararıp toprağım çatlayacak.

Başım gökyüzüm…
Gökyüzüm yanıyor. Alevler alnıma kadar yükselmiş, bulutlarım kara isle kaplanmış. Duman boğazımı sıkıyor, nefes alamıyorum. Her yanan ağaç, saç tellerimden koparılmış bir tel gibi acıtıyor. Rüzgarla savrulan kıvılcımlar, saçlarımda yanık kokusu bırakıyor.

Gözlerim denizlerim…
Gözlerim kızarmış ağlamaktan. Marmara’mda, Ege’mde tuzlu yaşlar birikiyor. Dalga dalga kıyılarıma vuruyor. Gözlerim bulanık, çünkü hem duman hem de hüzün perdelenmiş. Denizin tuzu, yanık toprak kokusuyla karışmış.

Kulaklarım rüzgarlarım…
Kulaklarım dağlarımın, sokaklarımın, kıyılarımın her sesini taşır. Yangının çıtırtısını, orman hayvanlarının çığlıklarını, köpeklerin ulumasını duyarım. Sellerde “Anne!” diye haykıran çocukların sesini, depremin enkaz altından yükselen “toprak altında yalnız değilim, yaşam mücadelesi veriyorum. Gelin, beni kurtarın!” çaresiz çığlığını işitirim.

Ciğerlerim ormanlarım…
Ciğerlerim yanıyor. Çamlarım, zeytinliklerim, sedirlerim alevlerin arasında kıvranıyor. Her nefeste bir çığlık duyuyorum; yanan yaprakların, kaçan hayvanların, kurtulmaya çalışan insanların haykırışları…Duman ciğerlerime doluyor, nefesim daralıyor, göğsümde bir taş var sanki…

Kalbim şehirlerim…
Kalbim, meydanlarım, köylerim, sokaklarım. Yangınlar, seller, depremler karşısında çırpınan insanımın kalbinde atıyor. Her kayıpta bir ritmim eksiliyor. Bir çocuk gözyaşı döktüğünde, kalbimin bir odası daha boşalıyor. Kalbim kriz geçiriyor.

Kollarım dağlarım…
Kollarım, yanımda yaşayan herkesi sarmak isterken, bazen yaralı ve yorgun düşüyor. Seller kollarımdan kayıp gidiyor, tutamıyorum. Orman yangınlarında sarılmak istiyorum alevlere, ama kollarım yetmiyor uzanmıyor.

Ayaklarım yollarım…
Ayaklarım yanık toprağa basıyor. Sel çamuru dizlerime kadar yükseliyor. Çaresizliğin bataklığına saplanıyorum bazen. Yine de yürüyorum, çünkü durursam bütün bedenim çürür.

Kemiklerim iskeletim…
Kemiklerim, Anadolu’nun kadim dağları, vadileri ve kayalıklarıdır. Toroslarım, Ağrı Dağım, Kaz Dağlarım… Yüzyıllardır beni ayakta tutan bu sağlam iskelet, bazen fay hatlarında sarsılır. Depremle çatlar, kırılır; ama her seferinde yeniden kaynar, yeniden güçlenir. Çünkü bu iskelet, binlerce yılın direncini taşır.

Derim toprağım…
Derim, bu toprakların her karışıdır. Karadeniz’in nemiyle yumuşar, İç Anadolu’nun güneşiyle kurur, Ege’nin rüzgarlarıyla serinler. Üzerime düşen her yağmur damlası, derimin can suyudur. Ama derim yaralandığında ormanlarım kesildiğinde, tarlalarım kuruduğunda, çöller oluşmaya başladığında acı tüm bedenime yayılır. Çünkü derim, benim hem giysim hem canlılığımın en büyük kanıtıdır.

Ve ruhum…
Ruhum, insanımın vicdanıyla nefes alıyor. Ama görüyorum, bazı vicdanlar uykuda… Bazı eller hala uzanmıyor komşusuna. İşte bu, yaralarımın en derini. Çünkü yangın söner, ağaç yeniden filizlenir, ama kayıtsızlık kök salarsa işte o zaman ülkemin ruhu ölür.

Ben Türkiye’yim.
Acımı bedenimin her zerresinde hissediyorum. Başım gökyüzümde ağlıyor, ciğerlerim ormanlarımda yanıyor, kalbim şehirlerimde kanıyor, ayaklarım yollarımda batıyor. Ama hala ayakta duruyorum. Çünkü biliyorum; bir el uzanırsa, bir damla su düşerse, bir fidan dikilirse, bir filiz açarsa, bu beden yeniden can bulur.

SONSÖZ
Ben Türkiye’yim…
Yaralıyım ama pes etmem. Yangın söner, sel durur, yaralar sarılır. Çünkü ben küllerinden doğmayı bilen bir ülkeyim.

Unutma; toprağıma değen her el, gökyüzüme uzanan her dua beni diriltir. Birlik olursak, hiçbir felaket bizi yıkamaz.

Çaresizim belki, ama gücüm sensin.
Beni küllerimden kaldıracak olan da sensin.