Biz bu ülkenin insanlarıyız.
Zor günlerde devletine, bilime ve sağlık çalışanlarına güvendik; “toplum sağlığı” denildiğinde tereddüt etmeden kolumuzu uzattık. Bu bir korkaklık ya da kör bir itaat değildi; bilinçli, vicdanlı bir fedakarlıktı.
Bugün ise önümüze düşen belgeler, sosyal medyada dolaşıma giren iddialar ve mahkeme dosyalarına atıf yapan paylaşımlar, milyonların zihninde ve kalbinde ciddi bir soru işareti bırakıyor. Bu soru işareti görmezden gelinemez. Susturulamaz.
Cevaplanmalıdır.
Kamuoyuna yansıyan resmi belgeler ki bir kısmı doğrudan kurum yazışmaları, bir kısmı da dava süreçlerine konu olduğu söylenen evraklardır. Covid-19 aşısı olarak bilinen Comirnaty ticari isimli ürünün Türkiye’de ruhsatlandırıldığını göstermektedir. Ancak ruhsatın kime ait olduğu konusu, toplumda oluşan genel algıyla örtüşmemektedir.
Günlük dilde yaygın biçimde kullanılan “Pfizer-BioNTech aşısı” ifadesi ile belgelerde yer alan ruhsat sahibi şirket bilgileri arasında açık bir ayrım bulunmaktadır. Bu ayrım, sıradan bir hukuki tekniklik midir, yoksa kamuoyuna açık ve net biçimde anlatılması gereken bir bilgi boşluğuna mı işaret etmektedir?
İşte tam bu noktada, halkın bilme hakkı devreye girer.
Pandemi sürecinde Sağlık Bakanlığı, aşıların güvenliğine ilişkin düzenli kamuoyu bilgilendirmeleri yaptı. “Aşılar güvenlidir”, “ciddi yan etkilere rastlanmamıştır” gibi açıklamalar; klinik çalışmalar, saha verileri ve ülke uygulamalarına dayandırıldı. Aşı sonrası olası istenmeyen etkilerin, Aşı Sonrası İstenmeyen Etki (ASİE) İzleme Sistemi üzerinden takip edildiği ve bildirildiği özellikle vurgulandı. Tüm bu açıklamalar, vatandaşta güven tesis etmeyi amaçladı.
Özellikle “mahkeme tutanakları” ifadesiyle sosyal medyada dolaşıma giren iddialar, kamuoyundaki belirsizliği daha da artırmaktadır. Bu nedenle, söz konusu iddiaların açık, net ve belgeli biçimde açıklığa kavuşturulması; devlete ve ilgili kurumlara düşen bir sorumluluktur. Aksi halde sessizlik, kuşkuyu büyütür; kuşku ise güveni zedeler.
Sağlık Bakanlığı’ndan beklenenler ?
✔️Ruhsat kime aittir?
Uygulanan aşının ruhsat sahibi hangi şirkettir?
✔️Tedarik süreci nasıl işlemiştir?
Aşıyı fiilen kim temin etmiş, hangi yetkiyle ithal edilmiştir?
✔️Kaç doz aşı gelmiştir?
Türkiye’ye toplam kaç doz aşı getirilmiştir?✔️Maliyeti nedir?
Aşıların birim ve toplam bedeli ne olmuştur?✔️Kullanım durumu nedir?
Getirilen dozların ne kadarı uygulanmıştır?✔️Kalan aşılar ne oldu?
Kullanılmayan dozlar varsa akıbetleri nedir?✔️Yan etkiler nasıl izlendi?
ASİE kapsamında kaç bildirim alınmış, kaçı ciddi kabul edilmiştir?
Bu sorular bir komplo teorisi değildir.
Bu sorular bilime karşı duruş değildir.
Bu sorular, vatandaş olmanın doğal sonucudur.
Vatandaşın beklediği; milletin vicdanını tatmin edecek bir mahkeme atmosferi değildir. Beklenen; açık, sade ve anlaşılır bir kamuoyu bilgilendirmesidir.
Eğer süreçler mevzuata uygunsa, bunu kanıtlayan belgeler, tarihler ve kararlar şeffaf biçimde ortaya konmalıdır.
Eğer pandemi gibi olağanüstü bir dönemin gereği olarak farklı bir yol izlendiyse, bu tercihin nedenleri ve hukuki altyapısı herkesin anlayacağı bir dille anlatılmalıdır.
Çünkü güven, ancak şeffaflıkla yeniden inşa edilir.
Bu ülkede milyonlarca insan aşı oldu. Kimi bir doz, kimi iki, kimi üç doz. Kimse suçlanmak istemiyor. Kimse hedef gösterilmek istemiyor. İnsanlar yalnızca bilgilendirilmek istiyor.
“Biz kolumuzu uzattık, şimdi siz sözünüzü uzatın. “Bu cümle bir serzeniş değil; tamamlanmamış bir toplumsal sözleşmenin çağrısıdır.
Ne bir kişiyi ifşa etmek niyetindeyiz ne de bir kurumu haksız yere yıpratmak. Amacımız tek ve nettir: Türk milletinin aklındaki soru işaretlerini giderecek, güveni tazeleyecek, hukuki ve bilimsel gerçekleri açıkça ortaya koyacak bir açıklama.
Bu beklenti hem haklıdır hem de acildir.
SONSÖZ
Devletin görevi yalnızca yönetmek değildir; belirsizlik anlarında milletine açıklama yapmak, güveni korumak ve güçlendirmektir.
Bugün şeffaflık talep ediyoruz; yarın daha güçlü bir birlik ve daha sağlam bir güven için.