Suudi Arabistan, Katar, Bahreyn gibi ülkelerde saray sultanlıkları yıllardır halkın sırtına binmiş zevk ve sefa içinde yaşıyorlar. Afrika’nın kuzeyinde yer alan devletlerle Irak ve Suriye’deki devletlerinde krallık ya da sultanlıkta bir farkı var mı?
Yok… Son 22 yılda Türkiye’de Saray sultanlığına eklendi. Bu sultanlıkların adını koyarsanız tam bir “çürümüşlüğün” dik alasıdır.
Türkiye gibi çürümüşlüğün dik alası rejimlerde Cumhurbaşkanı hem bir partinin genel başkanı hem de cumhurbaşkanı olur. Böyle bir rejimin adı demokrasi sayılır mı?

Sayılmaz… Ama Türkiye’de sayılıyor. Bir bağ maydanozun 15 lira olduğu Türkiye’de, yerli ve milli teknik direktör adına fon oluşturuluyor. Dolandırıcılık fonunu banka müdürünün başındaki şebekeye milyon dolarlar yatıran kerameti kendinden menkul kimi futbolcuların imdadına “Ben ekonomistim” diye övünenler yetişiyor. Bu çürümüş ortamı yaratanlar halka sabır tavsiye ediyor. Günler birbiriyle yarışırcasına hızla geçiyor. İnsan ömrünün mutluluk ve sağlık durakları siyasi iktidar tarafından parsellenmiştir.

Ama bu çürümüş teokratik devlet düzeni sisteminde oy verenleri ne var ki “sabır” denilen katlanma gücü aç ve sefilleri ayakta tutuyor.
Böyle çürümüş bir ortamda muhtaç duruma düşmek giderilmesi çok güç bir yaşam karanlığıdır. Ne var ki günlük yaşamamızın gerekli ve yeterli aydınlık içinde olduğunu savunamayız.  Başta siyasal ve ekonomik koşullar, çevre ülkelerdeki çatışmalar, anlaşmazlıklar ister istemez hepimizi etkileyen olumsuzluklardır. Diğer yandan Türkiye gibi çürümüş sistemlerde partizanlık en sakıncalı toplumsal hastalıktır.  “7 bin 500 lira emekli maaşı ile geçinemiyorum…” diye meydanlarda bağırsa da kendilerini bu hale sokan tek adam rejimine seçimlerde oy vermekten geri durmuyorlar.

İşte bun tek adı var. Çürümüşlük…  Yurttaşları birbirine karşı bu duruma getiren, ayrıştıran, sakıncalı tutum ve davranışlar karışımı eylemlerle karanlığa sürükleyen girişimlerden toplumun vazgeçmesi gerekiyor. Vazgeçenleri vazgeçmeyenler seçimlerde oyları ile eziyor. Çürümüşlüğün bir başka cephesi de sözlerine, eleştiri ve önerilerine dikkat etmeyen siyasetçiler, sözcüler ve yazarların neden oldukları kötülüklerin ve toplumsal yıkımların göstergesidir. Oy sağlayacaklarını sandıkları konuşmaları ve yazılarıyla bir tür yıkıcılık yapmaktadırlar.
İktidara gelmek için her yolu denemek, yalan ve dolanla vatandaşın oyunu almak, yandaşlık her şeyin temeli ve amacı değildir. Ama AKP iktidarı 23 yıldır bu yolda arındımı?

Cumhuriyeti kuran bir parti olan CHP’yi geçtiğimiz 14 Mayıs-28 Mayıs 2023 seçimlerinde RTE ve ekibi “terör örgütleriyle işbirliği” suçlaması ile sahte video ve fotoğraflar yayınlamadı mı? Bunun adı işte siyasi çürümüşlüktür. Atatürk İlke ve Devrimlerine bağlı hiçbir insan çürümüşlüğü yaratan ve uygulayan hiçbir siyasi partinin ve kurumların arkasına düşmez. Ne yapar? Her alandan hesap sorar, böylece eş ve çocuklarının geleceğini garanti altına alır. Ülke ve ulus yararı göz ardı etmez. Çünkü siyaset çıkar için ve parti için, kendileri için değil, ülke ve ulus için amaçlanır ve yapılır. Böyle bir siyaset de ilke açılımıdır. Bu anlayış benimsenmedikçe karanlık sürer, RTE’nin oturduğu Sarayın bütçesine de yüzde 85 zam yapılır. Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını hiç kimse dinlemez… Zenginler daha zengin, fakirler daha fakirleşir.
Yani çürümüşlük devam eder gider. Buna dur demek gerekir!