Rüzgarlı Sokak, Ankara’nın, olumlu etkileri sonsuza dek sürecek “Basın Üniversitesi Yerleşkesi” olarak onlarca yıl Türkiye basın dünyasına katkı yaptı. Bazı gazeteci arkadaşlarımız, bu yerleşkenin onurlu tarihini belgeleyerek hepimize, ülkemize, armağan ettiler, ediyorlar. Bu gerçek ayrı bir yazı konusu. Umarım, Rüzgarlık sokaktan 19 Mayıs Stadına gidip gelen 1958 ve sonrasının futbolcusu, aynı Sokakta yetişen bir gazeteci olarak önümüzdeki haftalarda böyle bir yazıyı üretebilirim.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı, Bakanlıklar, Belediyeler, Üniversiteler, Meslek ve Gönüllü Örgütler İçin Dost Dili İle…
BASINLA İLİŞKİLER, İZLEME, PAYLAŞMA, DEĞERLENDİRME VE BİLGİLENDİRME (1)
\nRüzgarlı Sokak, Ankara’nın, olumlu etkileri sonsuza dek sürecek “Basın Üniversitesi Yerleşkesi” olarak onlarca yıl Türkiye basın dünyasına katkı yaptı. Bazı gazeteci arkadaşlarımız, bu yerleşkenin onurlu tarihini belgeleyerek hepimize, ülkemize, armağan ettiler, ediyorlar. Bu gerçek ayrı bir yazı konusu. Umarım, Rüzgarlık sokaktan 19 Mayıs Stadına gidip gelen 1958 ve sonrasının futbolcusu, aynı Sokakta yetişen bir gazeteci olarak önümüzdeki haftalarda böyle bir yazıyı üretebilirim.
Gazetecilikte, sanatçılıkta, yazarlıkta, ozanlıkta, doktorlukta, öğretmenlikte, siyasette, sporculukta, emeklilik sadece sosyal güvenlik anlamında vardır. Bu alanlara başka meslekleri de eklemek olası. Gerçekte ise bu mesleklerde emeklilik asla yaşanmaz. Rüzgarlı Sokak Basın Üniversitesi’nden yetişen, bugün de arkadaşları ile Sonsöz Gazetesini yöneten güzel insan sevgili Abdi Pehlivan’nın önerisi üzerine, “DOST DİLİ” köşesinde, gönüllü olarak aynı Gazetedeki ilk yazım, 5 Ocak 2022 tarihinde yayınlandı.
Yazımın başlığı “…SENİ SEVİYORUM …”. Herkese sevgi ile bir sesleniş, farklı bir başlangıçtı.
12 Ocak’ta ise “DÜNYA İÇİN YENİ SALGINLARIN GELMESİNİ DİLİYORUM” dedim. Gelmesini dilediğim yeni salgınlar, elbette ölümcül veya sağlığa zararlı olanlar değildi. Yazıda, Dünyamız ve Evren için, sevgi, şefkat, saygı, hoşgörü, dostluk ve barış dilemiş, silahların, açlığın, sefaletin, yoksulluğun, yoksunluğun, ayırımcılığın, dilenciliğin, soygunculuğun, hırsızlığın, kaçakçılığın, kayırmacılığın olmadığı Dünyayı düşlediğimi belirtmiştim.
Ülkemin ve Dünyanın bu dilekler ve düşler konusunda ne durumda olduğuna ilişkin olarak burada yorum yapmıyor, okurlara bırakıyorum.
19 Ocak’ta, Dost Dili köşesinde “İnsan, Toplum, Halk, Ulus, Yönetimler ve Devlet “ başlığı altında, iyi ve kötüyü işledim. Bugün de iyi ve kötü, insan toplumlarında yan yanalar.
“Uğur Mumcu… Adalet ve Demokrasi Haftası” başlıklı yazım, 3 Şubat 2022 tarihinde yayınladı. Yazıda, 24 Ocak 1993 tarihinde, aracına konan bombanın patlaması sonucu, sadece bedensel olarak aramızdan koparılan Cumhuriyet Gazetesi yazarı Uğur Mumcu için, Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı’nın önderliğinde 24-31 Ocak tarihleri arasında düzenlenen Haftayı değerlendirdim.
Cumhuriyetin yetiştirdiği birçok aydının öldürülmesi, Türkiye için, daha da önemlisi, o utanç verici cinayetleri açığa çıkarıp suçlulara hukuktaki karşılığının verilmesini sağlamakla görevli olanlar için utanılması gereken eylemler, bugün bile aydınlatılmış değil. Bu nedenle, Türkiye, birer beyin ve yürek gücü olan Uğur Mumcu gibi nice kahramanın mezarlığı haline geldi.
9 Şubat’ta “KORKUYORUM” başlığını kullandım. İnsana, hayvana ve çevreye yönelik şiddet çeşitlerinden, ülkem ve insanlık adına korktuğumu, hepimizi daha yaygın ve yoğun şiddet çeşitlerinin bekliyor olabileceğini dile getirdim. Sonraki şiddet örnekler,, korkumu daha da çoğalttı. Ulusal ve uluslararası önlemler alınmazsa, geçmişten bize miras kalan şiddeti, gelecek kuşaklara bizler de miras olarak bırakabiliriz. İnsanlığın ayıbını miras olarak bırakmak. Nasıl taşır acaba gelecek kuşaklar bu mirasları? Katlana katlana taşınan acılı, kanlı, gözyaşlı ve ayıp miraslar.
“KOVİD 19 SALGINI, İLETİŞİM, ŞİDDET, SİYASETÇİ, SAĞLIK BAKANLIĞI, TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ…” başlığını taşıyor, 18 Şubat 2022 tarihli yazım.
Yazıda, Sağlık Bakanlığına, Kovid 19 Salgınının ve sağlık çalışanlarına yönelik diğer şiddet çeşitlerinin önlenmesi için meslek kuruluşlarını, demokratik kitle örgütlerini, kamu ve yerel yönetimleri sürece katmasını öneriyorum. Türkiye için, belki de Dünya için büyük sorundur yüz yüze iletişim, demokrasi, adalet. Bu konuda sınıfta kaldığımız kanısındayım.
23 Şubat’ta ise “ULUSAL VE ULUSLARARASI ALANLARDAKİ HERŞEYİ ETKİLEYEN: EĞİTİM VE SAĞLIK” başlığını kullandım.
Yazıda, şiddetin her türlüsünün ortadan kalkacağına olan inancımı belirttim, eğitim ve sağlık sorunlarının çözüldüğü dönemlerde, herkesin korkmadan yaşayacağını dillendirdim. Elbette, tüm ülkelerin, eğitim ve sağlık alanında belirleyecekleri ortak uygulamalar, insanlar arasındaki iletişimi güçlendirecek, örgütlenmeyi, demokrasiyi, adaleti ve güvenliği kolaylaştıracaktır.
Kimse çabaların ve böylesine yazıların etkilerinin hemen görüleceğini ileri süremez. Ancak, etkilerinin görülmesi için kararların ve eylemlerin başlatılması gerekmez mi? Uluslararası işbirliğini önermek ve uygulanmasında ısrar etmek görevi hepimizindir.
“ÖZGÜRLÜKLER, HAKLAR, ŞİDDET TEHLİKELERİ, İÇİŞLERİ BAKANLIĞI”. 2 Mart tarihli yazımın başlığı.
Türkiye, şiddete şiddetsiz tepki yöntemlerini geliştirmek için çok fırsat yakaladı, hiçbirisini kullanamadı. Birçok örnek vermek olası. Ancak, her örnek için ayrı yazı, hatta kitap gerekli. Yazıda, izin almak veya bilgi vermek konusunda eksikler bulunsa bile İçişleri Bakanlığı’nın güç kullanmamasını, tarafların güvenliği için önlem alınmasını, yüz yüze konuşulmasını önerdim. Ne yazık ki, Bakanlık bu konuda sabırlı ve yapıcı olmadı. Bakanlık, sevgi, şefkat, saygı, hoşgörü, dostluk ve barışı savunan bu deneyimli ve sevgi dolu insanın önerilerine uygun davranmadı, davranmıyor.
16 ve 22 Mart tarihli yazılarımda, Cumhuriyet Halk Partisi, İyi Parti, Demokrasi ve Atılım Partisi, Demokrat Parti, Gelecek Partisi ve Saadet Partisi arasında imzalanan Mutabakat Metni üzerinde düşüncelerimi paylaştım. Şiddet içermeyen, Türkiye’nin bütünlüğüne zarar verici hedefler gözetmeyen bu tür mutabakatların yararına değindim, TBMM içinde veya dışındaki partilerin de böylesine birliktelikler içinde olmalarını savundum.
Gelecek hafta sizlere sunmaya çalışacağım 2. Bölümde görüleceği gibi, bu ve benzeri yazıların etkilerini, hedef kuruluşların yorumlarını ve bir değişime neden olup olmadığını görmek, büyük emekler veren yazarların, gazete yönetimlerinin ve çalışanlarının hakkıdır kanımca.
Geri dönüşleri beklediğimiz birkaç konu daha var gelecek haftaki yazımızda işleyeceğimiz.
Acaba diyorum, ulusal veya yerel basın demeden, bu yazıların asıl muhataplarına ulaştırılması, ulaşmışsa sonuçlarının değerlendirilmesi, ilgili kişi ve kuruluşların bilgilendirilmesi, gerektiğinde, ceza anlamına gelmeyecek şekilde uyarılması konusunda Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı daha etkili olarak önderlik görevi yapamaz mı? İlgili kamu kuruluşlarının, üniversitelerin, meslek örgütlerinin, parti farkı gözetmeksizin belediyelerin üst yönetimleri ve halkla ilişkiler bölümleriyle sürdürülebilir ilişkiler geliştiremez mi?
“Türkiye Evimiz, Üstünde yaşayanlar Ailemiz, Farklılıklar Doğal Zenginliğimiz” diyoruz. Devamı gelecek haftaya bırakıyoruz.