Son günlerde kamuoyu ve ekonomi dünyası Sedat Peker’in gündeme getirdiği SPK ve Borsa yolsuzlukları ile çalkalanıyor, doğrudur yanlıştır elbette ben bilmem en nihayetinde bu kararı yargı verecek, umarım vatandaşlarımızın içine sinecek gerçekçi ve adaletli bir karar verir.
Son günlerde kamuoyu ve ekonomi dünyası Sedat Peker’in gündeme getirdiği SPK ve Borsa yolsuzlukları ile çalkalanıyor, doğrudur yanlıştır elbette ben bilmem en nihayetinde bu kararı yargı verecek, umarım vatandaşlarımızın içine sinecek gerçekçi ve adaletli bir karar verir.
Bizim insanımız dolar, euro ya da sterlin almayı aldığı parayı kasada yastık altında tutmayı yatırım olarak değerlendirir. Bu aslında ülkedeki yüksek enflasyon ve yatırım ortamına duyulan güvensizlikten kaynaklanan, eldeki birikmiş parayı yatıracak yer bulamayınca bari hızla eriyip gitmesin diye alınan bir önlemdir.
Oysa başka ülkelerde, örneğin Amerika’da kimsenin aklına yatırım denilince euro ya da sterlin almak falan gelmez. Gelişmiş ülkelerde yatırım denilince ilk akla gelen hisse sendi almak, borsaya yatırım yapmaktır.
Aslında işin doğrusu da tam budur. Çünkü siz birikiminiz ile gidip hisse senedi aldığınızda hem birikiminizi bir mala mülke bağlar ve hem de bir işletmenin karına ve geleceğine ortak olursunuz.
Türkiye de ise maalesef işler böyle yürümüyor, çünkü zamanında heves edip birikimleri ile borsaya girip hisse senetlerine yatırım yapan birçok küçük yatırımcı “keriz silkeleme” operasyonları ile büyük ölçüde zarar etti, parasını pulunu kaybetti. Ağzı yanan yatırımcılar da geleneksel yönteme yöneldi nakit ihtiyaçlarını altın ve dövizde tutmaya, nakit ihtiyaçlarından fazlasını ise arsa, bina vb. gayrimenkul yatırımlarına yönlendirdi.
Bu durumun kabahatlisi elbette ki küçük yatırımcı değil, onlar birikimlerini kaybetmemek, değerlendirerek artmasını en azından enflasyon karşısında erimemesini amaçlıyorlar.
Bu durumun tek suçlusu ise elbette ülkeyi yönetenler!
Çok büyük paraların döndüğü borsada küçük yatırımcının dolandırılmasını engelleyebilecek önlemleri almayan ya da alma becerisini göstermeyen iktidarlar Türkiye’de birikimlerin gerçek yatırıma dönüşmesini de engellemiş bulunmaktalar. Borsayı küçük yatırımcı için tüyolara dayanan bir fare kapanına çeviren yönetim anlayışının sonradan çıkıp “bize güvenin döviz, altın almayın” demesi vatandaşın dövize altına yönelmesinden şikâyet edip, sızlanması boşunadır.
Ülke iyi yönetilse, borsa şeffaf idare edilse, keriz silkeleme operasyonlarına göz yumulmasa, vatandaş borsaya girdiğinde enflasyondan fazla getiri elde etse neden getirisi olmayan altın ve döviz alsın ki?
Hem hissesinin değeri artan ve hem de düzenli temettü alan bir yatırımcı daha ne ister ki?
Pek kimse konuşmaz ama borsaların demokrasiye büyük katkı sağlayan bir işlevi daha vardır o da; üretim araçlarının mülkiyetine geniş halk kitlelerini de ortak etmesi yani üretim araçlarının mülkiyetinin tabana yayılması ve tekelleşmesinin önlenmesidir. Bu demokrasiyi çok sağlamlaştıran ve kurumsallaştıran bir uygulamadır. Birçok gelişmiş ülkede şirketler tarafından çalışanlara hisse senedi verilmesi gibi uygulamalar ise çalışanlara yönelik en büyük teşvik kalemidir.
Ayrıca borsaya giren şirketler kaynak ihtiyaçlarını kredi riski olmadan sağlasalar, ucuza kaynak bulup üretimlerini ve yatırımlarını artırsalar ülkemiz için çok daha iyi olmaz mı?
Ama hepimiz Türkiye gerçeklerini biliyoruz borsaya elini veren kolunu kaptırıyor, girip yatırım yapan yandım anam diyor, malını bırakıp canını zor kurtarıyor.
Sedat Peker’in ifşaatları bu durumun bir tesadüf ya da yol kazası olmadığını sistemin çürümesinden kaynaklanan bir olgu olduğunu düşündürüyor. Demedi demeyin; eğer sistemin güvenliğini sağlamakla yükümlü kişi ve kurumlar sistemi istismar edenler haline geldiyse bu çürümenin kangrene dönüşmeden derhal temizlenmesi gerekir.
Borsa tamamen bir güven işidir, bazı olayların şüyuu vukuundan beterdir!
Bu ortaya atılan iddialardan hiç biri doğru olmasa tamamen bir dedikodudan ibaret olsa dahi derhal tarafsız ve bağımsız yargı gücü tarafından soruşturulmalı, olay açıklığa kavuşturularak kamuoyu aydınlatılmalıdır.
Tabi bu noktada da esas sorunumuz talimatla iş görmeyen, bağımsız ve tarafsız bir yargı sistemine sahip olmadığımız algısı olacaktır…