Aristoteles başlıca üç retorik formdan söz eder: Etos (etik), Logos (mantık) ve Pathos (duygu). Birçok inanışa göre liderlerin de bu çerçevede yönetim tarzı belirlemesi beklenir. Peki, iş dünyasında liderler bu retorik okyanusun hangi tarafına kürek çekiyor?
Machiavelli, Prens kitabında liderlikte sevgi ve korkunun birlikte olması gerektiğini savunur, hatta korkulmayı daha güvenilir bulur. Bu, çağ dışı bir bakış açısı mı, yoksa hâlâ geçerli mi?
Bana göre korkuya dayalı yönetim tarzı tartışmaya çok açık. Biz sevginin izinden gidelim ve bu tarzın kazısını yapalım.
Hafta başında, bir buçuk yıldır emek verdiğimiz Tarihi Yargıtay Binası projesinde geçici kabul süreci başlatıldı. Projelerde bu aşamaları seviyorum; çünkü verilen emeğin çıkıştan önceki son durağı gibi geliyor.
Proje birçok açıdan güzelleşti. Makine mühendisi 88 yaşında bir yaşam ustasıydı. Ehliyetini yenilemişti. “Devlet 10 sene daha yaşama hakkı verdi,” diye gülüyordu. Hep söylediği şu: “Patronla 1975’ten beri çalışıyoruz. Gel dedi ve geldim.” İşte burada, Machiavelli’ye alaycı bir gülümseme atabiliriz. Sevgi kurmalı saatini işletiyor diyebilir miyiz?
Liderde bu nitelikler olmasa bile, kişi kendi vefa hissiyle kurumaya yüz tutmuş otları suluyor olabilir mi?
Gerçek şu ki, günümüz iş dünyasında IQ kadar — hatta belki de ondan daha fazla — EQ yani duygusal zeka önemseniyor. Harvard Business Review’a göre başarılı liderlerin %70’inden fazlası yüksek EQ’ya sahip.
Peki, duygu tek başına yeterli mi? Lider sadece kendi çıkarı için ilerlerken, ekip aynı bağlılığı sürdürebilir mi? Pek mümkün görünmüyor.
Finans sektörünün devi Lehman Brothers’ın 2008’deki çöküşü, tüm dünya piyasalarında domino etkisi yarattı. Öyle bir ateşti ki bu; Türkiye’de bile birçok şirketin alevler içinde yok olmasına sebep oldu. Şimdi dönüp bakınca herkes aynı soruyu soruyor: O yöneticiler nerede yanlış yaptı? Belki de sadece yatırım bankacılığını değil, insanı ve zamanı da okumayı unuttular.
O hâlde lider, sadece sözleriyle değil, tavırlarıyla da güven aşılamalı. Yöneticilik üzerine pek çok kaynak bulunabilir ama herkes öncelikle kendi liderini gözlemlemeli. Herkesin bir şekilde bir lideri var; mikrodan makroya kadar…
Kendimden örnek vermem gerekirse, üstlendiğimiz projelerde geçici kabullere mutlaka katılırım. Çünkü enerjinin sahada yükseldiğine inanırım. Evet, ekiplerim zaten gerekeni yapar ama orada olmasam 88 yaşında bir ustayla aynı kahkahada buluşabilir miydik?
Her zaman geçerli değil tabii. Deri koltuğundan sahayı yönetmeye çalışan birçok iş sahibi gördüm. Onlara göre benim yolum yanlış olabilir.
“Lider pozitif olmalı” inancı yaygın. Ben de buna inanıyorum. Bazen finansın ateşli köprülerinden geçerken pozitiflik makas açar ama küskünlük uzun sürmemeli. Bilinçli bir Polyanna ilkesiyle enerji depolanmalı.
Derneğimizin düzenlediği bir organizasyonda, bir bilge dostumuz Mevlânâ’ya atıfla konuşmasını şöyle bitirmişti:
“Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol!”
Lider de tam böyle olmalı bence.
Güvenilir olmalısın…
Kendin olmalısın…
Etik değerleri bilmelisin…
Mantığınla etiği harmanlamalısın…
Ve özverili çalışmaya sadık kalmalısın.
Çünkü bazı seslenişler, yalnızca sözle değil, görünüşünle ve duruşunla da yankılanır.
Peki sen, hangi sesi daha çok yankılatıyorsun: Etik mi, mantık mı, yoksa duygu mu?