Günümüzde ne kadar kolay oldu insan kılığında canilerin istediklerini yapabilmeleri. Doğru bildiğimiz yanlışla başlayan ve yanlışlar silsilesinin üç beş dakikada hayatımızı karartması. Yaşanan olumsuzluklarda; ekonomik ve sosyal gelişmenin yanında, erkek çocuğunun doğduğu günden başlayan ayrıcalıklı yetiştirilmenin büyük payı var.

Günümüzde ne kadar kolay oldu insan kılığında canilerin istediklerini yapabilmeleri. Doğru bildiğimiz yanlışla başlayan ve yanlışlar silsilesinin üç beş dakikada hayatımızı karartması. Yaşanan olumsuzluklarda; ekonomik ve sosyal gelişmenin yanında, erkek çocuğunun doğduğu günden başlayan ayrıcalıklı yetiştirilmenin büyük payı var.

Hayatımızı karartmasındaki kastım duyarlı insanların hayatı. Önce katiller elinde can verenlerin hayatının kararması, daha sonra ailesinin, sevenlerinin ve duyarlı tüm toplumun hayatının kararması. Durgun suya atılan bir taş nasıl ki dalgalar halinde genişliyorsa, insanları etkilemesi de o denli genişliyor. Kadın cinayetleri öyle bir noktaya geldi ki her kesimdeki insanın yüreğini sızlatır oldu.

Erkek egemen toplumda oğullarımızı/kızlarımızı gerçek kimlikleriyle büyütmemizin nedeni çoğunlukla, kendi ego ve hırslarımızı onlarda görmeyi arzuladığımızdan, daha sonra da cehaletimizden kaynaklı. Erkeklerin erişemedikleri, kadınların sahip olmak istedikleri erkek kariyerlerini oğullarında, torunlarında görmek istediklerinden! Bu arzularını hitap şekli ile başlayan, daha sonra mesleki ve güce yönelik öğüt olarak kullanmaları temelde kültürel eksikliğimizin ürünü olarak ortaya çıkan cinayetlerin asıl sebeplerinden birisidir.

Erkek çocuklarımızı, vücudunun her bölgesindeki kas gücüyle! öne çıkarma çabamız ve çocuğa bilgi, beceri ve aklın önde olduğu değil kas gücünün önde olduğunu kimlik ve kişilik bilincini öğrettiğimiz bir toplumda yani doğrunun yerine yanlışı öğretip öğütlediğimiz bir toplumda ne bekliyoruz?

Elbette tek neden bu değil ama yedi yaşına kadar kulağına fısıldadığımız, sen erkeksin güçlüsün, istediğini yapabilirsin, soyun devamı için yegâne varlıksın, ağasın, paşasın, kralsın, güçsün, güçlüsün diye bilinçsizce yetiştirdiğimiz çocuklarımızın hem geleceğe dair hayatını karartıyor hem de bir başkasının hayatını gerek aile yapısı içinde gerekse hayatın her alanında cinayetlerle karartmasının yolunu açmış oluyoruz.

Yukarıda saydığımız nedenler aile içi gelişimdeki yanlışımız bir diğeri de toplumsal yapı ve devlet düzeni içindeki yanlışlar.

Gerek ataerkil toplum yapısından kaynaklı gerekse yasaları yapan “erk’in” erkeklerden oluşması “kadının adı yok” nedeniyle kadınlarımıza bakış açısı hep tali planda kalmıştır. Bunu yaşamın her alanında görmekteyiz. Örneğin; cinayet işleyen bir kişi takım elbise, kravat takarak ve mahkeme salonunda sessiz kalarak “geçici beyefendi” olarak ceza indiriminden faydalanabiliyor. Cinayeti “namus meselesi” olarak açtığında ve yeterli delil oluştuğunda ceza indirim alabiliyor. Namus iki bacak arasında mıdır? kadının namusu erkeğinden, erkekten mi sorulmalıdır? Zinanın varsa bir cezası neden mahkemede verilmek yerine erkek ya da erkeği (eş deyimini bilerek kullanmıyorum) canını alarak cezalandırıyor ve yasalar buna ödül niteliğinde indirim yapıyor?

Vahşice boğazı kesilen, katledilip parçalanarak çuvallara çöp konteynırlarına konulan, tacize tecavüze uğrayan kadınlarımız, sistemin koruyamadığı sosyal güvencesinin olmadığı bir devlet yapısı içerisinde etini satmak zorunda kalan kadınlarımız hangi aklın, hangi düşüncenin, hangi sistemin ürünüdür?!…

Kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyeceksin, Kadın erkeğin şeytanıdır, Kadının saçı uzun aklı kısadır, Kadın var ev yapar, Kadın var ev yıkar, Kadını eri saklar, peyniri deri saklar, Ağustostan sonra ekilen darıdan, kocasından sonra kalkan karıdan hayır gelmez, Al atın iyisini yiyeceği bir yem, al avradın iyisini giyeceği bir don, Oğlan babadan öğrenir sofra dizmeyi, kız anadan öğrenir sokak gezmeyi, Gül dalından odun, beslemeden kadın olmaz gibi daha pek çok atasözleri kadını aşağılayıcı ve ezici sözler değil midir? Üstelik bu sözlerin çoğunu kadınlar hemcinsleri için de kullanmaktadır.

Tüm yasaların erkekler tarafından yapıldığı, Bir gecede İstanbul Sözleşmesinin iptal edildiği, sistem, patronu, eşi daha pek çok etkenin kadınlar aleyhine arttığı bir dönemde insanım diyen her kişiye çok “görev” düşmektedir.

Elbette dileğimiz bir an önce kadın hakları başta olmak üzere hayatın her alanında yaşanan haksızlıkların son bulması. Şunun altını dikkatle çizmem gerektiğine inanıyorum, “almadan vermek Allah’a mahsustur” diye bir söz var. Haklarımızı almak için birlikte mücadele şart…