Günlük hayatta sık sık karşılaştığımız birçok kavram üzerinde aslında pek fazla düşünmeyiz, gelişmiş ülke ya da toplum kavramı da bu kavramlardan biridir. Hemen her gün ekonomi, siyaset ya da strateji konusunda yorum yapan uzmanlar gelişmiş, gelişmemiş, az gelişmiş, gelişmekte olan ülke tabirlerini kullanır, dünya yüzünde var olan ülke ve toplumları kategorize eder dururlar ama bu söylenenler herkes tarafından farklı farklı anlaşılır.
Günlük hayatta sık sık karşılaştığımız birçok kavram üzerinde aslında pek fazla düşünmeyiz, gelişmiş ülke ya da toplum kavramı da bu kavramlardan biridir. Hemen her gün ekonomi, siyaset ya da strateji konusunda yorum yapan uzmanlar gelişmiş, gelişmemiş, az gelişmiş, gelişmekte olan ülke tabirlerini kullanır, dünya yüzünde var olan ülke ve toplumları kategorize eder dururlar ama bu söylenenler herkes tarafından farklı farklı anlaşılır.
Doğal olarak her ülke gelişmeye ve hemen her insan gelişmiş ülkelerde yaşamaya heves eder. Herkes bu uğurda mücadele etmektedir çünkü gelişmiş ülkelerde insanların sorunları daha büyük bir başarı ile çözülür ve ihtiyaçları daha büyük bir başarı ile karşılanır.
Bizim ülkemizde de kurucu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk ulusumuza çağdaş uygarlık hedefini koymuştur, lakin herkes çağdaş olalım, çağdaş uygarlık seviyesine ulaşalım diyor da ne yazık ki çağdaşlık üzerinde de bir fikir birliği yok. Birçok kişi ise son derecede yanlış bir yaklaşımla gelişmişliği, çağdaşlığı tüketim kalıpları üzerinden değerlendiriyor. Burada şunu da belirteyim üretemediğimiz, üretmeyi beceremediğimiz şeyleri borç harç ithal edip tüketerek gelişmiş ya da çağdaş bir ülke olmamız asla mümkün değildir.
Elbette ne olduğunu bilmediğimiz ve yahut da ne olduğu hakkında fikir birliğine varamadığımız herhangi bir konuda sonuca ulaşmamız, kayda değer bir başarı sağlamamız da mümkün olmuyor, bu yüzden bu gün bu iki kavram üzerindeki görüşlerimi paylaşmak ve tartışmaya açmak istedim.
Gelişmiş ülke ya da toplum başkalarının bilmediğini bilen, yapamadığını yapabilen toplum ya da ülke demektir.
Bu açıdan bakılınca gelişmişlik tamamı ile bir bilgi sorunudur, bu yüzden de bilgi sahibi olmadan gelişmek, gelişmiş bir topluma dönüşmek hiçbir şekilde mümkün değildir.
Çağdaşlık ise çağın en gelişmiş toplumlarının sahip olduğu gelişmişlik seviyesinde olmaktır. Bu yüzden çağdaşlık ve gelişmişlik zaman zaman eş anlamlı olarak da kullanılan kavramlardır.
Gelişmişlik seviyesi toplumlar arasında ve yahut aynı toplumda zaman boyutunda devamlı olarak ve dalgalı bir seyir göstererek farklılaşır. Gelişmişlik seviyesi esas olarak geçmişe göre devamlı bir ilerleme gösterir, eğilim çok büyük ölçüde artı yönlüdür, hemen her toplum ilerleyen zaman boyutunda geçmişe göre bilgisini ve yapabilirliğini ilerletir, geliştirir.
Fakat bir toplum kendi geçmişine göre ilerleme gösterse dahi gelişmişlik hızı diğer toplumlara göre yavaş kalıyorsa, diğer toplumlara göre yani göreceli olarak az gelişmiş ya da geri kalmış toplum konumuna düşecektir. Bu yüzden geçmişte yaşamak, kıyaslamaları sadece geçmişe göre yapmak çok ciddi bir mana ifade etmez ve hatta son derecede yanıltıcı sonuçlar doğurabilir işte bu noktada çağdaşlık kavramı öne çıkar çünkü çağdaşlık kavramı kıyaslamayı daha ziyade geçmişle değil o gün var olan diğer toplumlar ile yapar.
Gelişmişliğin bir bilgi sorunu olduğunu yukarıda belirtmiştim bir toplum bilgi keşfetme, bilgi üretme ve bilgi aktarma fonksiyonunu geliştirmeden hiçbir şekilde gelişme sağlayamaz. Bilgi üretmek ise elbette tamamı ile bir eğitim sorunudur.
Gelişmede lider olan toplumlar bilgiyi üretir, yeni bilgiler keşfeder ve bu bilgilere dayanarak yapabildiklerini ve çözüm yollarını farklılaştırırlar, toplumun ihtiyaçlarını gidermede kullandıkları yeni yol ve yöntemler keşfederler.
Sanırım bir örnek verirsem ne demek istediğim daha iyi anlaşılacaktır: Ulaşımı ele alalım her sağlıklı insan yürüyerek istediği yere ulaşabilir, lakin yürüme hızı, bir insanın günlük olarak yürüyebileceği mesafe ve taşıyabileceği yük biyolojik özelliklerimiz ile sınırlıdır. Bir toplum biyolojisi ulaşımda kullanılmaya elverişli hayvanları evcilleştirmeyi başardığı andan itibaren diğer toplumlara göre bir gelişme elde eder diğer toplumların ulaşamadığı hız, mesafe ve yük kapasitesine sahip olarak farklılaşır yani gelişir. Bunu başarabilen ve başaramayan toplumlar gelişmiş ve azgelişmiş olarak tasnif edilir. Sonra bir başka toplum çıkar hayvanlar ile çekilen tekerlekli arabalar icat eder bu sefer o toplumun ulaşım becerisi ya da yapabilirliği diğer toplumun önüne geçer gelişmişlik, az gelişmişlik kıyaslaması yeniden şekillenir. Daha sonra ise bir başkası çıkar motorlu araçları keşfeder bir anda gelişmişlik sınıflandırması yeniden şekillenir.
Bu örnekte de anlatmaya çalıştığım gibi gelişme yarışında nihai bir durak yoktur, bu bir süreçtir, süreklilik taşıyan bir yarıştır, duran hatta yavaşlayan daima kaybeder.
Demedi demeyin Türkiye’nin gelişme ve çağdaşlaşma sorununa ancak bu pencereden bakmaya başlarsak o zaman sorunlarımızı çözmede yol alabiliriz.