Elimde bir kanıt, bir belge yok, ancak, büyük olasılıkla tüketicilerin hakları ile suçları ilk kez bir yazıda işleniyor kanısındayım. Hakları ve suçları kelimelerini ilk kez yan yana getiriyorum, elbette gurur değil, üzüntü ve kaygı duyarak.

Tarih boyunca, üretici, ulaştırıcı ve tüketici arasındaki ilişkiler kanımca çok sorunlu yaşanmıştır. Bugün, siyasal ve ekonomik nedenler ve gerekçeler, geçmişten gelen sorunları çözmek yerine daha da karmaşık, acımasız bir hale getirdi. Gelinen noktada, insanın insanı sömürmesi olarak adlandırılacak bir kavram da ortaya çıktı. Sadece sömürülen doğrudan insan, insan emeği değil. Doğa ve hayvanlar başta olmak üzere tüm varlıkları ile Dünya, vahşi diyebileceğimiz insanlar tarafından sömürülüyor. Dünyanın birçok yerinde, halkın vergileri ile oluşturulan silahlı veya silahsız kamu kurum ve kuruluşları bir bölüm insanın, milyonlarca insanı ve kaynağı sömürmesini kolaylaştırıyor, güvence altına alıyor. Bunları yapan kamu aygıtı için kullanılan şu kelimelere bakar mısınız! “Halkın Cumhurbaşkanlığı, Halkın Başbakanlığı, Halkın Bakanlığı, Halkın Belediye Başkanlığı.” Halkın sömürülmesini kolaylaştıranların, hatta sağlayanların, aslında kendisi de sömürenlerin arasında yer alanların halk kavramı ile yan yana getirilmesi şaşırtıcı kanımca. Halkların da buna inanmalarına şöyle bir tanım yapmak gerekir mi? Halkın şaşırtılması ve halkın şaşırması.

İnsan soyu, şiddetsiz iletişim ve dayanışma, şiddetsiz örgütlenme, demokrasi, adalet, güvenlik, ulaşılabilir, laik, parasız, eşit, bilimsel ve ömür boyu eğitim, ulaşılabilir, eşit ve parasız sağlık hizmetleri, can güvenliği ve sosyal güvenlik konularında verdiği hak mücadelesinde tüketici hakları konusunu başlardaki hedefleri arasında elbette bulundurmalıdır. Çünkü, tüketenler olmasa yaşamdan söz edilemez. Yaşam olamaz zaten. Canlılar tüketmeden yaşayamazlar. Çünkü, tüketimin ilk ayağında, beslenmek, barınmak ve sağlıklı yaşamak amaçlı gıda, su ve diğer ürünler yer alıyor.

Hep söyler ve yazarım, insan soyunun iki büyük sorunu var. İletişim ve örgütlenme. Buna bağlı olarak iş birliği ve dayanışma yetersizliği. Demokrasi, adalet, eğitim, güvenlik ve diğer alanlardaki sorunların çözümü, insanlar arasındaki örgütlü iletişime ve dayanışmaya bağlı.

Üreticilerin bir bölümü kooperatifler veya şirketler kurarak örgütlenmiş durumda. Çoğunluğu örgütsüzler, iletişim ve dayanışma yöntemlerinden uzaktalar. Tüketicilerin örgütlenmesinde kooperatifleri, dernek, federasyon ve konfederasyonları görüyoruz. Yine de çok çok yetersiz.

Her insan, her canlı öncelikle tüketici. Bir bölümü de üretici. İnsanların bir bölümü, ürün ve hizmet üretiyor, herkes tüketiyor.

Genel Başkanlığını, Şiddetsiz Toplum Derneği kurucuları arasında da yer alan Ergün Kılıç’ın yaptığı Tüketici Hakları Derneği’ndeki gönüllü kahramanlar, tüketicilerin haklarını savunurken, üretici-ulaştırıcı-tüketici ilişkisinin sömürüsüz sürdürülmesine de katkıda bulunmaya çalışıyor. Tüm gönüllü kahramanları alınlarından öpüyorum.

Ankara Kent Konseyi Tüketici Hakları Çalışma Grubunun, 30 Mayıs 2025 tarihinde “YÜKSEK RİSK ALTINDAKİ TÜKETİCİLER: Kadın, Genç ve Çocuk Tüketicilerin Korunması” ile ilgili olarak düzenlediği etkinlikte “Tüketicinin Korunması Bağlamında Kadın Hakları, Gençlerimize ve Çocuklarımıza yönelik Dijital Ekonomi Tehditleri, Tüketicilerin Kendilerini Koruma Yolları” konuları işlendi.

Etkinliğin açılışında Ankara Kent Konseyi Başkan Yardımcısı, gazeteci, Dr. Süleyman Basa ve Kent Konseyi Çevre ve İklim Meclisi Başkanı, gazeteci Ömer Şan konunun önemine değindiler.

Tüketici Hakları Derneği Dış ilişkilerden ve Projelerden sorumlu Genel Başkan yardımcısı Görgül Güner’in kolaylaştırıcılığındaki etkinlikte, Tüketici Hakları Derneği Genel Başkanı Ergün Kılıç ve Ankara Kent Konseyi Tüketici Hakları Çalışma Grubu sözcüsü Dr. Kutlu Köycü konuşmacı olarak yer aldılar. Üç gönüllünün görüş ve önerilerini de yakın sürede sizlerle paylaşmaya çalışacağım.

Yazının başlığındaki “…Suçları” kelimesini görünce acaba ne veya neler düşündünüz? Tüketicilerin suçu veya suçları olabilir mi sizce? Size tüketici davranışından birkaç örnek vereceğim. Bu örneklerde çocuk, genç, engelli, çalışan, işsiz, emekli, kadın ve erkek milyonlarca insanı görmeye çalışmanızı dilerim. Karar sizlerin, suç mu, değil mi vereceğim örnekler, gerçekler?

Örnekleri Türkiye’mizden veriyorum. Dünyayı da görebilirsiniz bu örneklerden hareketle.

Yazılarımda ve konuşmalarımda, Türkiye’nin “Küllük ve Çöplük” haline getirildiğine değiniyorum oldukça sıklıkla. Sokaklar, caddeler, kaldırımlar, bahçeler, parklar, benzer oturma, yürüme ve spor alanları, özel ve kamu iş yerlerinin, dershanelerin, okulların önleri, tarihsel ve turistik yapıtlar, otobüs, dolmuş ve taksi durakları, belediyelerin özenle yaptıkları yeşil alanlar, çiçeklikler, dereler, göller, denizler, dağlar, ormanlar, tarım alanları, çay bahçeleri, fındıklıklar, diğer meyve ve sebze bahçeleri, köy, ilçe ve illerin meydanları, yazamadığım ve insanların geçtiği diğer yerler, birer küllük ve çöplük. “Hayır, değil” diyebilecekler var mı? Varsa yazsınlar, “Dost Dili” köşesinde paylaşayım.

Biz tüketicilerin diğer suçlarına ve ürettiğimiz şiddet çeşitlerine değinmek istesem sayfalar yetmez.

Türkiye’de küllükleri ve çöplükleri üretenlerin tümü insan, tüketiciler. Hakları savunulan tüketicilerin çok büyük çoğunluğu, bu suçları işleyerek insanın, hayvanın ve doğanın haklarını çiğniyorlar, onların yaşam alanlarını kirleterek sağlıklarına ve huzurlarına zarar veriyorlar. Türkiye’yi ve Dünyayı, yerin üstündeki cehenneme çeviriyorlar. Ne yazık ki, Milli Eğitim Bakanlığı, Tarım ve Orman Bakanlığı, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Yükseköğretim Kurulu, Üniversiteler, Diyanet İşleri Başkanlığı, her biri tüketici olan yönetici ve uzmanlar, her yaştaki insanı uyarmak ve bilgilendirmek konusundaki görevlerini yapmıyorlar.

Yapamıyorlar değil, gerçekten yapmıyorlar.

Haydi, üretici, ulaştırıcı ve tüketicilerin arasında bulunan insan melekler, her yerde ve her zaman, kadın-erkek birlikte dayanışma içinde, her rengin bulunduğu, ancak daha çok yeşil, mor ve mavinin yer aldığı, silahsız ve şiddetsiz, yerin üstündeki gerçek cennet için, haydi…

Fotoğraflar: Alperen Aydın (Ankara Kent Konseyi)