Bugün Arife, yarın bayram. Tüm ulusça ve İslam alemince, Kurban Bayramını idrak edeceğiz. Kurban keseceklerin ibadetin Allah kabul etsin. Ne yazık ki ülkemizde kurban kesecek durumda olanların sayısı her geçen yıl biraz daha azalıyor. Sokak röportajlarında sizler de tanık oluyorsunuz, 14 bin liranın bir tık üstünde emekli maaşı alan vatandaşlarımız, aldıkları “asgari emekli maaşı” nın kurban kesmeye yetmediğini belirtiyorlar.
Asgari ücretlilerin de durumu bundan çok farklı değil. Onlarda aldıkları 22 bin liranın ortak kurban kesmeye bile yetmediğini ifade ediyorlar. Dar gelirliler ve günü birlik geçim edenlerin tüm umutları ise kesilecek kurbandan paylarına düşecek bir pişirimlik etle sınırlı.


TÜRK-İŞ Konfederasyonu tarafından açıklanan verilere göre, mayıs ayında açlık sınırı 25 bin 92 liraya yükseldi. Yoksulluk sınırı ise 81 bin 733 liraya, bekâr bir çalışanın yaşama maliyeti de aylık 32 bin 463 liraya yükselmiş durumda.
Mayıs ayını dikkate aldığımızda, bir çalışanın aylık yaşama maliyeti, asgari ücreti 10 bin lirayı geçti. Asgari ücret ve açlık sınırı arasındaki fark ise üç bin liraya yükseldi.


Türk-İş tespitlerine göre aylık mutfak enflasyonu yüzde 4,40 oranında gerçekleşti. Gıda fiyatlarındaki yıllık değişim oranı ise yüzde 32,28, yıllık ortalama artış ise yüzde 47,62 düzeyine ulaştı.
İşte ekonomide geldiğimiz nokta tam olarak böyle. İşçiler, memurlar ve emekliler bir ara zam beklentisi içindeler. Ancak şimdilik böyle bir beklentiye olumlu cevap alınabilmiş değil. Çünkü enflasyonla mücadelenin temelinde dar gelirli kesimlere “yağmurlu havada bile su yok” mantığı yatıyor. Enflasyonla mücadeleyi dar gelirlilerin, memurları ve emeklilerin tasarrufuna endeksleyen ekonomi yönetimi yeni vergiler ve trafik cezalarıyla bütçe açığına çare arıyor.


Geçtiğimiz hafta yayınlanan yazılarımızda vatandaşların kredi ve kredi kartı borçlarına ilişkin son istatistikleri yayınlamıştık. Vatandaşların önemli bir kısmının icra kıskacında ayakta kalma mücadelesi verdiğine dikkat çekmiştik. Bunlar sağlıklı bir ekonominin göstergesi olmaktan oldukça uzak işaretler.
Ancak tüm işaretleri konuşmak yerine oluşturulan yeni gündemlerle, kısır politikalarla ülke gerçeklerinden o kadar uzaklaştırıldık ki, “geceyle-gündüzü ayırt edemeyecek” hale geldik.
Her yıl yüzbinlerce gencimize iş ve aş sağlamamız gerekirken, mevcut tesislerin kapandığını ya da başka ülkelere taşındığını öğreniyoruz. İşadamlarımız, sanayicilerimiz, ihracatçımız mevcut durumlarını koruyamadıkları için çareyi başka ülkelerde arıyor. Yazık değil mi onlarca yıllık emeklerin, sermayenin heba olmasının kime yararı olabir ki?


Sözde bu bir bayram yazı olacaktı. Klavyenin başına da o niyetle geçtik ama döndük dolaştık yine ülke gündemine düştük. Gerçekten çok üzülüyorum, “böyle olmamalı” diye düşünüyorum. Ama, ülkemizde öyle bir kitle var ki “dert üstü, murad üstü” bir yaşantı sürüyor. Maaşları milyonları aşan rektörlerimiz var. Sorduğunuz zaman da “sadece ben değil ki, birçok rektör aynı durumda” diyor.


Özetle;
Ülkemizin gündemi gerçekten çok ağır. Milletçe, birlik ve dayanışma içinde kutladığımız bayramlarımızı yine aynı duygu ve düşüncelerle kutlamak istiyoruz. Bunu gerçekleştirmek için “fabrika ayarlarımıza” dönmemiz gerekiyorsa , zaman geçirmeden hemen dönelim. Mevcudunu bile defalarca deldiğimiz, “demokratik hak ve özgürlüklerin” defalarca çiğnendiği bir ortamda yeni bir Anayasaya ne kadar ihtiyacımız var doğrusunu isterseniz merak ediyorum.
Neyse, gün ola harman ola. Biz yine de Kurban Bayramınızı kutluyor, ailenizle, sevenlerinizle sağlıklı ve mutlu bayramlar diliyorum. Sağlıcakla kalın.