Galatasaray, Union karşısında birkaç kısa parlamanın dışında oyunu bir türlü eline alamadı. Singo, Lemina, Yunus, Kaan Ayhan ve Osimhen’in eksikliği; sakatlıktan yeni dönen İlkay, Sane, Sara ve İcardi’nin tam hazır olmaması; bir de her zamanki Jakobs sakatlığı eklenince, 90 dakikayı kontrol etmek imkânsıza dönüştü. Üstelik Union SG’nin dikine ve hızlı oynama konusundaki keskinliği, attıkları golde olduğu gibi, her an Galatasaray savunmasını zorladı.

Topu rakibe verip geçiş oyunu kovaladılar ve işlerini iyi yaptılar.

Osimhen’li Galatasaray ile Osimhen’siz Galatasaray arasındaki fark ise adeta iki ayrı takım gibi. Onun fizik gücü, önde yaptığı baskı; Yunus ve Barış’ın pres katkısı; Lemina’nın alan daraltması… Bunlar olmayınca sarı-kırmızılılar doğal olarak kimlik değiştiriyor. Liverpool’u deviren, Bodo ve Ajax’a üçer gol atan takım, bu kez Belçika ekibine çare bulamadı ve evinde tatsız bir yenilgi aldı.

Fenerbahçe cephesine gelince… Sarı Lacivertliler, Galatasaray’a göre daha başarılı bir görüntü verse de, Nice ve Stuttgart galibiyetlerinden sonra Ferençvaroş’un da geçileceğini düşünmek çok doğaldı. Ama hayaller başka, gerçekler bambaşka. Macar ekibi çok koşan, dirençli bir takım ve Fenerbahçe’yi zaman zaman oldukça zorladı. Yenen gol ise tam anlamıyla savunma zaafının resmi. Rakibi bu kadar serbest bırakırsan cezayı keserler ve de sen de böyle ödersin. Talisca’nın golü gelmeseydi, tablo çok daha sıkıntılı olacaktı…

Konferans Ligi’ndeki yüz akımız Samsunspor ise İzlanda’da ilk kez tökezledi. Kalesinde hiç gol görmeden gittiği İzlanda’da hem puan kaybetti. Hem de gol yedi. -10 derece soğukta rakibine baskı kurmasına rağmen bitiricilikte sıkıntı yaşayan Kırmızı Beyazlılar yine de liderliğini koltuğunda.

Gelelim genel manzaraya… İki hafta boyunca Avrupa’da üçte üç yaparak hepimizi bulutların üzerine çıkaran takımlarımız, son maç haftasını iki beraberlik ve bir mağlubiyetle kapatınca, o güzel rüyadan acı gerçeklerle ürpererek uyanmak durumunda kaldık.

Kalın sağlıcakla…