“ Apo gelsin Mecliste konussun” hatta şöyle bir de haykırsın, “ pkk’yi kapattim” diye yapılan konuşma Ekim ayı sonlarına doğruydu. Ekim, Kasım, Aralık geçti, 2025’e ve Ocak ayını geçerek Şubat’ı bulduk. Yaklaşık 4,5 aylık bir zaman... Tarafların “ barış” görüşmeleri sürüyor. “Taraf” kelimesi de bir tuhaf ya...
Bir yanda binlerce yıllık devlet geleneğinden gelen; milyonlarca kilometrekare toprakta hüküm sürmüş devletler/imparatorluklar kurmuş; bir büyük yok olma, varolma kavgasının içinden süzülerek kendisine yol çizmiş ve İNŞALLAH EZELİ VE EBEDİ TÜRK DEVLETİ; diğer yanda ise hükümlü bir teröristbaşının temsil ettiği geçimini uyuşturucu, silah, insan, hayvan, akaryakıt kaçakçılığından sağlayan bir terör örgütü...Barış görüşmelerinin iki tarafını bunlar oluşturmakta...
Barış görüşmesi yürüten heyet ( TC devleti adına terör örgütüne yollanan; daha sonra da “ teröristbaşı elçisi” olarak TC’ne gönderilen) içinde TC’ ce belediye reisliği yapması uygun görülmediği için görevine son verilip yerine kayyum ataması yapılan bir kişinin bulunması garip bir iştir. Belediye reisliği yaptırtmadığın kişiye elçilik görevi ?..Tuhaf...Başka tuhaflıklar da dört, dört buçuk aydan bu yana devam ediyor. GÜN GEÇMİYOR Kİ, YENİ ŞEHİT HABERLERİ ALMAYALIM. Aramızda barış için elçi geliş gidişleri devam ederken saldırıların devamı ve YENİ ŞEHİT HABERLERİ ALMAMIZIN İZAHI NEDİR, ACABA?.. Bir diğer yandan da örgütle devam eden barış görüşmelerinin aracısı /zemini/ muhatabı gibi gördüğümüz ( Apo gelip orda konuşacak ya...) bir Partinin seçilmiş belediye başkanlarını görevden alıp, yerlerine kayyum atamalarını da bu süre içinde devam ettirdik. Bu da bir başka tuhaflık...Barış görüşmesine başladığın adamları düşman belleyip görevden almayla; ya da barışıp koklaşacağız dedin TC vatandaşlarının evlatlarını şehit etmeye devamla nasıl barış olacak?.. Önce birbirinizi kandırmayın. Sonra da bizi kandırmaktan vazgeçin!.. Biriniz can almaya, biriniz kayyum atamaya devam ediyorsanız bu samimi olmadığınız kanaati uyandırır.
Bir de ne olur unutmayalım, “Mütekabiliyet” diye uluslararası ilişkilerin ve hukukun kullandığı bir deyim ve uygulama var. Türkçesi “karşılıklılık” olarak ifade edilmekte. Biz Cumhuriyeti kurduğumuz günden beri bütün anayasalarımızda TC devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan her insanı Türk kabul eden; (Türk olan dememişiz, “ne mutlu Türküm diyene” demişiz) bütün vatandaşlarını da bu ölçü içersinde “eşit vatandaş” olarak kucaklayan bir anlayışın sahibi olmuşuz.
Ancak ve maalesef gelinen noktada tutulan yanlış yol ve izlenen tutum yüzünden -bence- biz bizi zor duruma sokmaktayız. 50 yıldır bu ülkeyi terörle kasıp kavuranların bunu yaparlarken dünyaya, insanlığa ve saf insancıllara verdikleri mesaj neydi? Kendilerinin terörist değil, özgürlüğü için mücadele veren bir halkın temsilcisi olduklarıydı... PKK destekçisi bütün devletler de bize (TC devletine ) karşı bu argümanı kullanmaktaydılar. “ Terörist” ile “özgürlük savaşçısı” kelimeleri arasındaki farkı elli senedir içeride, dışarıda anlatamamışken bu görüşmeler, elçi gidiş gelişleri savunageldiğimiz, “PKK’nın uyuşturucu, silah, hayvan, insan, akaryakıt kaçakçılığı da yapan bir terör örgütü olduğu” yönündeki iddiamızı boşa çıkartacak bir iştir. Söylediğimiz gibi bir yanda “TC DEVLETİ” diğer yanda bir “terör örgütü ve teröristleri” söz konusudur. İkisi birbirinin muhatabı değildir, olamaz. Dengi hiç değildir. Kendinize denk hale getirmek, muhatap almak, elçi alış verişinde bulunmak doğru bir iş degildir.
APO, ne benim cumhurbaşkanımın, ne siyasi parti başkanlarımın dengi/ muhatabı haline getirilmemeliydi. Bu görüşmelerden ve süreçten büyük ihtimal ile pek birşey çıkmayacak olsa da, bu işten PKK’nın çok büyük bir yol aldığı/alacağı; içeride ve dışarıdaki propagandasında kullanacağı büyük malzemeye kavuştuğu görülecektir. Nitekim, Karayılan’ın demeci/ açıklamaları; Sabahat Tuncel, Bakırhan, Buldan, Temelli, G.Koçyigit’in son günlerdeki konuşmaları çok dikkatle ve titizlikle incelenecek olursa bu süreçte nasıl yol aldıkları ve neye, ne için sevindikleri anlaşılacaktır. MGK, MİT, Genelkurmay analizcilerinin bu konuşmaları çok dikkatli incelemeleri halinde süreçle ilgili olarak “PKK kodları” ortaya dökülecektir, umarım... Sürece isim olarak “ barış” sözünü koymak ortada olanın bir terör saldırısı değil, karşılıklı yürütülen savaş olduğu neticesini doğurur. PKK’ya elçi gönderip, ondan elçi kabul etmek örgütü TC devletiyle muhatap hale getirir. Bugüne kadar terörizmle mücadele ediyorduk yönündeki iddiamız boşa düşer, adamlar “özgürlük savaşçısı” oluverirler.
Yukarıda ismi geçen ve PKK sözcüsü olarak konuşan kişilerin demeç ve konuşma analizleri ciddiyetle yapılırsa PKK TALEPLERİNİN TC DEVLETİ AÇISINDAN YERİNE GETİRİLMESİ MÜMKÜN OLMAYAN HUSUSLAR OLDUĞU ANLAŞILIR VE RAPOR EDİLİR ÜMİDİNDEYİM...
Buradan iki neticeye gidebiliriz. Birincisi ne Apo, ne de PKK, TC devleti için uluslararası mütekabiliyet esası uygulanacak bir muadil/ muhatap değildir. İşler bu hale gelir/ getirilirse altından kalkılmaz vebal olur. TC bütün nüfusuyla bir haktır, adı Türk halkıdır. Çünki, biz anayasalarımızda bütün vatandaşlarını “Türk “ kabul eden, dışamamış, eşit gören bir devletiz. Bu Anayasa halkın /vatandaşlarının eşitliği ilkesi üzerine kuruludur. Anayasamızda “halkların eşitliğini” arayan bir anlayışın yolunu siz siz olun, açmayın. Bu ülkeye en büyük kötülüğü yaparsınız. APO’nun teröristlerinin teröristbaşı olarak terörü bitirme sözü vermesi ( ya da büyük ihtimalle verememesi) bir başka konu ; TC devletinin Apo’yu ve teröristlerini bir halkın temsilcisi sıfatıyla kabulü ve değerlendirmesi bir başka konudur ve ikincisi Türkiye’yi felakete götürür.