Bu ülkede yaşayan vatandaşların başucu kitaplarından biri mutlaka “Nutuk” olmalı. Öyle ki; Türkiye Cumhuriyeti tarihi okullarda okutulurken, ders kitaplarından birini mutlaka bu büyük eser oluşturmalı. Bilindiği gibi Nutuk, Mustafa Kemal Atatürk’ün 3 aylık bir süre içinde tamamladığı ve 15-20 Ekim 1927 tarihlerinde Cumhuriyet Halk Partisi’nin İkinci Büyük Kurultayında kürsüden okuduğu eserdir. Eser, Türkiye tarihinin 1919-1927 yılları arasındaki 9 yıllık süreci, özellikle Millî Mücadele’de yaşanan olayları anlatan önemli tarihî bir kaynaktır ve Türkiye’nin bu dönemle ilgili en temel resmî tarih kaynağı olma niteliğindedir. Nutuk hemen hemen bir hafta içinde Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden bizzat Atatürk tarafından okunarak tarihe mal olmuştur.


Atatürk Nutuk’ta Cumhuriyetin ilan edilmesine kadar geçen süreci tüm gerçekliğiyle kaleme alarak yaşanan gelişmeleri tarihe not düşmüştür. İki gün sonra Cumhuriyetimizin ilan edilişinin 102. Yıldönümünü kutlayacağız. Cumhuriyetin adım adım ilan edilmesine giden yolda yapılan görüşmeler, tartışmalar gerçekten çok sıkıntılı bir sürecin yaşandığını gösteriyor. Öyle ya, bir yanda yüzlerce yıl sürmüş bir imparatorluk geleneği, diğer yandan baştan sona değişen yeni bir yönetim şekli.
Cumhuriyet, Meclis’te bulunan tüm milletvekillerinin oylarıyla kabul edilirken, ilk Cumhurbaşkanlığı görevine de Atatürk seçiliyordu. Ancak, Cumhuriyetin vatandaşlara da duyurulması ve yaşanan coşkuya vatandaşların da katılması gerekiyordu. Atatürk bu aşamayı Nutuk’ta şöyle anlatıyor:
“Efendiler, Meclis’çe Cumhuriyet kararı 29/30 Ekim 1923 gecesi saat 20.30’da verildi. On beş dakika sonra, yani 20.45’te Cumhurbaşkanı seçildi. Durum, aynı gece bütün memlekete bildirildi ve her tarafta gece yarısından sonra yüz bir pâre top atılarak ilân edildi.
İlk kabinenin İsmet Paşa tarafından kurulduğunu ve Meclis Başkanlığı’na Fethi Bey’in seçildiğini biliyorsunuz.
Efendiler, Cumhuriyet’in ilânı, bütün milletçe sevinçle karşılandı. Her tarafta parlak sevinç gösterileri yapıldı. Yalnız İstanbul’da iki üç gazete ve yalnız İstanbul’da toplanan bazı kimseler, milletin genel ve samimî olan bu sevincine katılmaktan çekindiler. Endişeye düştüler. Cumhuriyet’in ilânına önayak olanları eleştirmeye başladılar.


İşaret ettiğim gazetelerin ve şahısların Cumhuriyet’in ilânını nasıl karşıladıklarını hatırlamak için sadece o günlerdeki yayınları gözden geçirmek yeterlidir.
Meselâ ‘’Yaşasın Cumhuriyet’’ başlığı altındaki yazılar bile Cumhuriyet’in kuruluş ve duyuruluş şeklinin garip olduğunu, bunda ‘’sıkboğaza getirilmiş gibi bir durum bulunduğunu ilan ediyordu. Bu yazıların sahibi şu görüşleri ileri sürüyordu : “… Şöyle olacağı böyle olacağı söylenip dururken, diğer taraftan birdenbire birkaç saat içinde, Kanun-ı Esası değişikliği yapılıvermesi en yumuşak deyimi ile gayritabiî bir harekettir.’’
Bizim davranış tarzımız “medeniyet dünyasını anlamış, okumuş, incelemiş ve devlet idaresinde tecrübe kazanmış kafalardan çıkacak bir muhakeme eseri’’ değilmiş...
Bu seslenişle başlayan yazıları, şu satırlarla son buluyordu : “Tek dileğimiz, vatan ve millete yararlı işlere başlanılmasından ibarettir. Eğer dün ilân edilen Cumhuriyet’in liderleri ve o liderleri destekleyenler bunu yapabileceklerinden eminseler, biz de kendilerine - öyleyse Cumhuriyetiniz mübarek olsun Efendiler! - deriz.’’


Bizi alay edercesine tebrik eden bu son cümleyle, yazar, Cumhuriyet’i benimsemiyor, onunla ilgisi olmadığını bildiriyordu.”
Elbette ki; her dönem olduğu gibi Cumhuriyetin ilan edildiği günlerde de böylesine aykırı seslerin çıkması doğaldı. Atatürk, bunları doğal bir sonuç olarak değerlendiriyor “eleştirileri dikkatle takip ediyordu.”
Atatürk, işte bu şartlar altında geçiş dönemine ilişkinde şunları söylüyordu:
“Efendiler, Saltanat devrinden Cumhuriyet devrine geçebilmek için, herkesin bildiği üzere bir geçiş dönemi yaşadık. Bu dönemde iki ayrı düşünce ve görüş, birbiriyle sürekli olarak çarpıştı. O düşüncelerden biri, saltanat devrinin devam ettirilmesiydi. Bu görüşün sahipleri belli idi. Diğer bir düşünce, saltanat rejimine son vererek Cumhuriyet rejimini kurmaktı. Bu bizim düşüncemizdi.”


Özetle;
İşte bugün bazı kafaların anlamakta güçlük çektiği Cumhuriyet, böylesine zor ve sıkıntılı bir süreç sonucu ilan edildi. Cumhuriyetin kazanımları çevremizde yaşananlara baktığımızda her geçen gün biraz daha anlaşılıyor. Ancak hemen ifade etmekte yarar görüyorum, Cumhuriyet’le sorunları olanlar ve aradan geçen bir asra rağmen, rövanşist bir söylemi sürdürenler unutmasınlar ki, bugün Türkiye Cumhuriyeti, halen çevresine güven veren, sözüne her zaman itibar edilen bir devletse, bunda Cumhuriyetle birlikte getirilen yeniliklerin payı büyüktür.
Cumhuriyetimizin yeni yaşı kutlu olsun. Bizlere, böylesine bir ülkeyi bırakanlara ve Cumhuriyeti yaşatanlara sonsuz şükran ve minnet duyuyor, hepsini rahmetle anıyoruz.