İnsanlar artık birbirine dokunmadan yakın, konuşmadan anlaşmış gibi. Ama ne hikmetse kimse kimseyi tam anlamıyor.
Bir “iyiyim”in altına koca bir yorgunluk gizleniyor,
bir “sıkıntı yok” cümlesi aslında bin tane dert taşıyor.
Dostluk desen, çoğu “gerektiğinde ulaşılacak kişi” seviyesinde.
Kimse kimsenin derdini gerçekten dinlemiyor.
Arıyor musun? “Yoğundum.”
Yazıyor musun? “Görmemişim.”
Ama aynı kişi başkasının hikâyesine kalp bırakıyor.
Gerçekten mi meşgulüz, yoksa gerçekten mi ilgisiz?
Artık insanlar yüzüne değil, profil resmine bakarak karar veriyor.
Birinin üzüldüğünü görmek için gözünün içine değil, story’sine bakıyoruz.
“Yanındayım” cümlesi bile sanal artık.
Bir çift cümleyle geçiştirilen dostluklar, bir yorumla biten sevgiler…
Eskiden insanlar birbirine güvenmek isterdi,
şimdi kimse kırılmamak için mesafe koyuyor.
Ama unuttuğumuz bir şey var:
Mesafe koydukça birbirimize benziyoruz,
çünkü hepimiz aynı duvarın arkasındayız artık.
Belki de “yapay” kelimesi teknolojiden çok bize yakışıyor.
Çünkü duygular gerçek değil, tepkiler planlı, ilişkiler programlı.
Ve en kötüsü, herkes farkında ama kimse değiştirmek istemiyor.
Gerçek olmak artık pahalı, o yüzden herkes yapay olmayı seçiyor.