İletişim ve Doğa
Bu meseleyi çok fazla önemsiyorum. Çünkü bugüne baktığımız zaman aslında ne kadar büyük mesele olduğunu görüyoruz. Sokakta gereksiz yere size sataşan, trafikte haksız problem çıkaran, iş yerinde yaşadığı sıkıntıyı akşam eve geldiğinde eşine bencilce yansıtan, kendi hayatındaki başaramadıklarının acısını çocuğunu hunharca kurslara göndererek ego tatmini için uğraşan, bir başkasının hayatı üzerinden kendi yaşayışından mutsuz olan, önce kendini değil başkalarını rakip gören, hayatı yalnızca kendi merkezinden okuyan vs. örnekleri çoğaltacağımız insan kendini gerçekleştirememiş insandır.
Peki nedir kendini gerçekleştirmek ve kimdir kendini gerçekleştiren insan? Efendim, hani çok güzel bir tabloya veya manzaraya bakarsınız ya veya gustosu olan huzur verici bir mekanda lezzetli bir yemek yersiniz ya, işte bu insan da öyle bir insandır. Sohbetine doyum olmaz, onunla konuşurken zamanın nasıl aktığını bilemezsiniz. Öyle besleyici bir insandır ki, sanki yer altı kaynaklarından beslenen tüm kolları engin okyanusa açılır. İşte öyle özel ve eşsizdir. Toplum içinde nitelikleri ile hemen fark edilir bu çok üst düzey insanlar. Kendisiyle ve çevreyle iletişim kurma biçimi ve düzeyi bambaşkadır.
Bu insanlar, gerçeği nesnel biçimde okuyabilirler. Olayları, durumları geniş ve objektif bir açıdan yorumlama gücüne sahiptirler. Kendilerini çok iyi tanıyıp, olumlu ve olumsuz özelliklerini çok iyi bilirler. Daima kendilerini geliştirme çabasındadırlar ve mücadeleleri tamamen buna adanmıştır. Bir başkasının hayatı onları pek de fazla ilgilendirmez. Çünkü odakları tamamen kendilerinin en iyi versiyonu olma ve kendi hayatlarını başarabilecekleri en iyi seviyeye getirme üzerinedir. Bu yüzden telaşları hep kendi hayatları iledir. Samimidirler ve olduğu gibi davranırlar. Komplekssizdirler, çünkü yaşamı üst bir pencereden görürler. Yalnızca kendi hayatları hakkında değil, evrensel sorunlar hakkında da bilgili, ilgili ve duyarlıdırlar. İnsanlığı ilgilendirecek tüm sorunlar onları da etkiler ve evrene bir farklılık, bir katma değer ortaya koymaya çalışırlar. Bir pastanede tek başına pasta yiyebilir, bir cafede kahve içebilir, sinemaya ve tiyatroya yalnız gidebilir. Kısacası bir başkasına ihtiyacı yoktur. Bağımsızlıkları gelişmiştir ve kendi başına bir evren olabilir. Dünyanın neresine giderse gitsin kendisine yetebilir. Montaigne’nin “Issız yerlerde kendin için bir evren ol” sözü tam da bu insanları betimler. Çünkü onlar her yerde koca bir evren gibi kendilerine ve ona ihtiyaç duyan herkese yetebilirler. Kıskançlık, hasetlik gibi negatif duygular bu insanlarda yok denecek kadar azdır. Takdir edebilme becerileri çok gelişmiştir. Güzel ve başarılı olan her şeyi takdir edebilirler. Başkalarının yaptığı güzel ve başarılı şeylerin farkına varırlar ve herhangi bir kıskançlık ya da kötü bir düşünce duymadan, sevinç duyup, mutluluğu paylaşıp, coşku duyabilirler.
Güzel şeyleri takdir etmek onlar için olması gereken ve gayet doğal bir harekettir. Çünkü bu insan bambaşka bir boyuttan hayata ve diğer insanlara bakıyordur. Her ne ile ilgileniyorlarsa yaratıcı bir düşünme gücüne sahiptirler. Demokratiktirler. İnsanları din, dil, ırk, mezhep gibi özelliklere göre ayırmazlar ve herkesle dost olabilirler. Onlar için sağduyu, bilgi ve iyi kişilik özellikleri daha çok önemlidir ve bu güzel özelliklere sahip insanları diğerlerinden rahatlıkla ayırıp buna göre davranırlar. Daha derin iletişim kurabilir ve kişilerarası ilişkiler geliştirebilirler. Çünkü dünyayı anlama ve anlamlandırma, insanları tanıma ve algılama konusunda oldukça yeteneklidirler. Bilgedirler. Bilgeliğe ulaşmış derin, zengin ve gelişmiş bir iç dünyaları vardır. Bu yüzden düşünce biçimleri doğal biçimde pek çok insandan farklılaşır.
Ne kadar da özeller değil mi? Ne mutlu bu şahane insanlara. Ne de muazzam bir varlık ve hayat. Gönülden selam olsun kendini gerçekleştiren o güzel insanlara…