Geçtiğimiz ayın son haftasında Cumhuriyetimizin 102. yılını büyük bir coşku ile kutladık. Cumhuriyetimizin kurucusu büyük Atatürk’ü de bugün ölüm yıldönümü vesilesiyle bir kez daha anacağız. Cumhuriyet Bayramı’nda, sadece bir günde, ölümsüz kurucumuzu, 1 milyon 125 bin 311vatandaşımız Anıt Kabir’de ziyaret etmiş. Tüm bu vatandaşlarımız, Atatürk’ü ziyaret ederken tamamen duydukları saygı ve minnetin bir ifadesi olarak Anıt Kabir’deydi o gün. Aynı sevgi selini tekrar yaşayacağımıza hiç şüphemiz yok. Çünkü, Atatürk sevgisi ve saygısı zorlamayla değil, içten gelen bir sevgi ve saygıdır.
Bugünkü yazımda, Atatürk’ü asker yönünü değil de bugünlerde en çok ihtiyaç duyduğumuz yönünü, yani tüm dünyaya örnek olan “devlet adamlığı” yönünü sizlerle paylaşmak istiyorum. Bunun içinde; Atatürk’ü devlet adamlığı yönünü bizlere en iyi anlatanlardan biri olan rahmetli Emekli Korgeneral Cemal Enginsoy’un, Türk Tarih Kurumu’nda verdiği konferanstan geniş ölçüde alıntılar yaptım.
“…Dünya tarihi, çağlar boyunca, üstün nitelikli askerlerin ve yüksek yetenekli devlet adamlarının etkin yaşamlarını dile getirir. Fakat, asker ve devlet adamı nitelik ve yeteneklerini bir bütün olarak kendi kişiliğinde toplamış bulunan pek az örnek insanın varlığından söz eder. Atatürk, bu özel insanlardan biridir. Bu nedenledir ki, ansiklopedik eserler arasında belgesel bir nitelik taşıyan Encyclopaedia Britannica, Atatürk’ü ‘...seçkin bir Türk askeri, reformcu ve devlet adamı...’ olarak tanımlıyor.


Atatürk, askerlik mesleği gereği, kuşkusuz, bir savaş adamıdır. Bu nedenle, doğal olarak kendisini ulusuna ve dünyaya önce üstün savaşçı kişiliği ile benimsetmiştir. Buna rağmen, savaşı sevmemiş ve mecbur kalmadıkça istememiştir. Bu gerçek, O’nun şu sözlerinde kesinlikle yansır: ‘...Savaş, zaruri ve hayati olmalıdır... Milleti savaşa götürünce, vicdanımda acı duymamalıyım. Öldüreceğiz diyenlere karşı ölmeyeceğiz diye savaşa girebiliriz- Lâkin, millet hayatı tehlikeye uğramadıkça, savaş bir cinayettir’ demiştir.


Çağımızda, modern Türkiye ile ilgili olarak yayımlanmış eserlerin büyük bir kısmında, Atatürk’ün asker kişiliğinden ve askerlik alanındaki başarılarından çok; devlet adamlığını, özellikle çok yönlü ve köklü devrim ve reformlarını inceler ve değerlendirir. Bu sonuçların büyük bir bölümünde üzerinde birleşilen ortak nokta, Atatürk’ün ‘Modern Türkiye’nin Yaratıcısı’ olduğudur.


Atatürk’ün devlet adamlığı yönünde devrimci niteliği ile öne çıkmaktadır. Bir Batılı düşünüre göre, ‘gerçek devlet adamlığı, bir milleti olduğu biçimden, olması gereken biçime dönüştürme sanatıdır.’ Bu tanımlama, adeta Atatürk’ü, O’nun devrim ve reformlarını niteler. Çünkü, Atatürk’e göre, ‘Devrim, Türk Milletini son yüzyıllarda geri bırakmış olan kurumlan yıkarak; yerlerine, milletin en yüksek uygarlık gereklerine uygun olarak ilerlemesini sağlayacak yeni kurumlan koymuş olmaktır.’


Atatürk’ü, diktatör olarak nitelenen çağdaş bazı liderlerle karşılaştıranlar da vardır. Bunlardan biri Lord Kinross’tur. Gerçekçi Atatürk konulu yazısındaki şu sözleri dikkati çekiyor: ‘... Kemal Atatürk’ün çağımızın yetiştirdiği en büyük adamlardan biri olduğuna dair zihnimde en ufak bir şüphe yoktur. Gerçekten, Türkiye, Atatürk’ ün son on yılında başarmış oldukları ile, Batının bazı milletlerini etkiledi. Ancak, bu milletlerin liderleri, Atatürk’ten çok farklı olarak, demokrasinin değerlerini tehdit eden bir güçle kuvvetlendiler. Almanya’nın Hitler’i, hür milletini esarete götürmüş; Atatürk ise, esaret altındaki ulusunu özgürlüğe kavuşturmuştur. İtalya’nın Mussolini’si, sivil olduğu halde, başkomutanlık sevdasına düşmüş; buna karşılık, Atatürk, askeri görevinin bittiğine inandığı anda, sivil hayata geçmiştir. Gerek Hitler ve gerek Mussolini, toprak kazanma hırslan ile, komşularının haklarına tecavüz etmişler ve birer imparatorluk kurma sevdasına kapılmışlardır. Atatürk ise, bunun tam tersini yapmış; bir imparatorluktan bir millet yaratmıştır...’


Atatürk, övgü dolu da olsa, genellikle, böyle kıyaslamalardan hoşlanmazdı. Nitekim, kendisini Napolyon’a benzeten bir dostuna, ‘Benim adım Mustafa Kemal’dir. Eğer beni onurlandırmak istiyorsan, Türkiyeli Mustafa Kemal diye çağır’ cevabını vermiştir. Atatürk kendisini Büyük İskender ile kıyaslamak isteyenlere de şöyle demiştir: İskender, dünyayı fethetti, ben etmedim. Dünyayı fethederken o, kendi vatanını unuttu. Ben kendiminkini hiçbir zaman unutmayacağım.” Nitekim, unutmadı ve unutulmadı.


Özetle;
Ülkemizin kurucusu ve vatanımızın kurtarıcısı büyük önder Mustafa kemal Atatürk’ü ölüm yıldönümünde bugün bir kez daha saygı ve minnetle anıyoruz. Atatürk için çok şeyler söylendi, yazıldı, ama şu bir gerçek ki, ona duyulan saygı hiçbir zaman azalmadı, aksine her geçen gün biraz daha artıyor.
Bugün yedisinden 70’ine milyonlar Atatürk’ü, Anıtkabir’de ziyaret ediyorsa işte bu ona duyulan sevgi ve saygının sonucudur. Bu saygı ve sevgi seli, bir avuç bağnaz kafanın tüm karalama çalışmalarına karşı daha da büyüyecek daha da artacak. Bunda zerrece şüphemiz yok.
Nurlar içinde yat büyük Atatürk, mekanın Cennet olsun.