90’lı yıllarda hemen herkesin sıkça kullandığı “kente karşı suç” kavramı bugün neredeyse hiç anımsanmıyor. Aradan geçen yıllar içinde ne oldu da bu kavram unutuldu? Kente karşı işlenen suçlar yok denecek kadar azaldığı için mi bu kavram önemsenmez oldu? Yoksa o yıllarda suç diye nitelenen eylemler suç olmaktan mı çıktı? Doğrusu, irdelenmeye değer.
Bunun için önce “kente karşı suç” kavramı üzerinde bir parça durmak gerekiyor.
KENTE KARŞI SUÇ; insana yaraşır, sağlıklı kent yaşamındaki düzeni belirleyen kurallara ve yaygın kabullere aykırı her davranış için kullanılan genel bir adlandırmadır. Bu anlamda, hem çeşitli yasal düzenlemelerle yasaklanan ve uyulmaması durumunda uygulanacak yaptırımı bulunan eylemler, hem de yasal düzenlemelerde yer almayan ama daha çok toplumsal değerlere göre yargılanan davranışlar “kente karşı suç” kavramı kapsamındadır.
Kente karşı suçların tümü toplumun uğrayacağı zararı hiç önemsemeksizin kişisel çıkarını önde tutanlar tarafından işlenirler.
Ayrıca, kente ve kent yaşamına en büyük zararı veren suçların işlenmesinde kent yönetiminde sorumluluğu olanların -doğrudan ya da dolaylı olarak- büyük payı vardır. Kente karşı işlenen hiçbir büyük suç kenti yönetenlerin bilgisi dışında işlenemez.
Örneğin,
· Hazine arazilerinin, dere yataklarının işgal edilmesi,
· Kaçak yapılardan oluşan büyük mahallelerin, hatta ilçelerin oluşturulması,
· Kentte başkalarının giremediği mahalleler yaratılması,
· Tarihi, kültürel, doğal değerlerin yok edilmesi,
kente karşı işlenmiş büyük suçlardan bazılarıdır. Bu suçların kent yöneticilerinin bilgisi dışında işlendiğini kabul etmek mümkün müdür?
Kente karşı işlenen kimi suçların sorumluluğu kuşkusuz öncelikle suçu işleyene aittir ama ona engel olmayan; işlenen suçlara karşı sessiz kalan, sinen kentliler de bu suça ortak olurlar. Kentlinin suç ortaklığı, suçu önlemeyen kamu görevlilerinden, suç işlemeyi özendirici ya da suçluları savunan, onları hoş gören nitelikte yayın yapan basın/yayın kuruluşlarından aşağı değildir.
Kimi zaman yasa çıkarılarak ya da yasa uygulanarak da kente karşı suç işlenir. Bunun en açık örneği “imar affı” yasaları ve başlıca amacı rant yaratmak olan imar planları hazırlanmasıdır.
Günümüze değin onlarca kez çıkarılan imar affı yasalarıyla ve İmar Yasası hükümleri kapsamında hazırlanan imar planlarıyla ya da yapılan plan değişiklikleriyle günümüzdeki sorunlar yumağı kentler yaratılmış olması, en büyük kent suçlarının başında gelir.
· İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük kentlerin yüzde ellisini oluşturan gecekondu bölgeleri anılan imar aflarıyla yasallaştırılmış; kentin, hiçbir plan disiplini olmaksızın kendiliğinden yayılmasına ve böylece, topluma maliyeti en yüksek kentsel büyümeye teslim olunmuştur. Kent çevresindeki verimli topraklar, doğal varlıklar yitirilmiştir.
· Kıyı kentleri, tümüyle yasal imar planlarındaki kararlarla yaratılan kale duvarı görünümündeki yapılaşma ile kıyısında bulunduğu denizden koparılmış; oradaki insanların yüzde 95’i havayı temizleyen ferahlatıcı deniz rüzgarlarından mahrum bırakılmıştır.
· Köklü tarihi geçmişi olan birçok kentte yapılan geniş kapsamlı plan değişiklikleriyle; sivil mimarlık örnekleri yok edilmiş, kentin kimliği değiştirilmiş, belleği silinmiştir.
· Hemen her kentte, bir tür “mini imar affı” niteliğindeki plan değişiklikleriyle yasallaştırılan kaçak yapılarla, birilerinin servetleri büyütülürken “kural tanımazlığın ödüllendirildiği bu köşe dönücü uygulamaları üreten ahlaki çürüme” toplumda kanıksanan bir olgu haline getirilmiştir.
Kente karşı bu büyük suçlar sayarak bitirilecek gibi değildir.
Şimdi yeniden soralım: Bu suçların, merkezi ya da yerel yöneticilerin bilgisi, rızası, hoşgörüsü, katılımı dışında işlendiğini kabul etmek mümkün müdür?
Görülüyor ki, kente karşı işlenen suçlar azalmış ya da 90’lı yıllarda suç diye nitelenen eylemler günümüzde suç olmaktan çıkmış değildir ama suçluların egemenliği kamu yönetimine ve kentsel politikalara da damgasını vurmuş, “kente karşı suç” kavramı artık ağıza pek alınmaz olmuştur.
Çözüm olarak, kente karşı suç işlemiş olanların kamu yönetimindeki görevlere seçilmesini önleyecek yasal düzenlemeler önereceğim ama onları yargılayıp mahkûm edecek yargı düzeni kurulabilir mi çok kuşkuluyum.
Ayrıca, öyle bir düzen kurulur da “kente karşı suç işleyenler” hakkında kesin yargı kararları verilirse, genel ve yerel seçimler için yeterli aday bulunabilir mi bilemiyorum.