“Ucuz etin yahnisi yavan olur” deyişini ilk kez duyduğumda çocuktum, hiçbir şey anlamamıştım. Ne yahni sözcüğünün ne de ucuz ve yavan kavramlarının anlamlarını biliyordum.
“Ucuz ve yavan” sözcüklerinin anlamlarını ve deyişin hangi bağlamda kullanıldığını öğrendiğimden beri, gözlediğim ya da tanığı olduğum kimi olay ve olguları nitelerken bu deyiş sık sık aklıma gelir.
“Ucuz”, yalnızca alım / satım değeri yüksek olmayan anlamına gelmiyor. Alışveriş nesnesi olmasa da önemsenmediği ve umursanmadığı zaman hemen her şey ucuz olarak nitelenebiliyor. “Yavan” da öyle. Yalnızca tatsız, zevksiz, gereksiz yiyecekleri tanımlamak için kullanılmıyor. Başka pek çok şey, kimi insanlar bile bize göre “ucuz ya da yavan” olabiliyor.
***
Ucuzluk ile yavanlık arasındaki ilişkiyi neden / sonuç bağlamında ortaya koyan “ucuz etin yahnisi yavan olur” deyişi birçok olayı çok öz biçimde açıklayabiliyor.
Ucuz olan ve ondan türeyen her şey yavandır. Buna karşılık, her yavan şey herkes için ucuz değildir.
Örneğin; sahte ve göstermelik olduğunda “UCUZLAYAN”; demokrasi, hukuk ve adalet; laiklik, inanç, düşünce ve örgütlenme özgürlüğü; insan hakları ve kadın / erkek eşitliği; emekçi hakları, evrensel değerler ve bilimsel doğrular, deyişteki “ucuz et” diye düşünülürse, onların bileşiminden oluşan “yahni” de “yavan” toplumsal yaşam düzeni olur. Ancak, “o yavan düzen” bu düzenden yararlanan mutlu azınlıklar ve onu sürdüren iktidarlar için hiç de ucuz değildir.
Bu düzenin sürüp gittiği toplumlarda insan yaşamı bile ucuzdur. İhmal, kuralsızlık, eğitimsizlik, duyarsızlık, boş vermişlik, bencillik, günü kurtarma anlayışı, iş bilmezlik, bireysel çıkar, siyasi hırs vs. nedeniyle, depremlerde, yangınlarda, madenlerde, hastanelerde, trafikte, tren, uçak, işyeri ve ev kazalarında insanlar ölür. Arkalarından ağıtlar yakılır, unutulmayacakları söylenir ama ölenler unutulmasa da yaşamı bile ucuzlatan “yavan düzen” bir türlü değişmez.
“Tam tadında” toplumsal yaşam düzenini oluşturan gerçek bileşenlerin farkında olan ve yavan düzeni değiştirmek için öncelikle sahte bileşenlerden kurtulmak gerektiği bilinciyle mücadele edenler, var olan ucuz bileşenleri kabullenmiş ve kanıksamış çoğunluğa kendilerini bir türlü anlatamazlar. Üstelik, o düzendeki bütün iktidarların şimşekleri her an üzerlerindedir.
***
Bu tür toplumlarda insanların algısında ucuz olmayan ve hiç ucuzlamayan, neredeyse tek şey her alandaki ve her düzeydeki “iktidarlardır”. Aile içinden ülke yönetimine değin “bütün iktidarlar” pahalıdır. Onlar arasında da en pahalı olan, yalnızca yönetme erkini değil, tüm kamu kaynaklarını kullanma yetkisini ve devlet gücünü de elinde bulunduran siyasi iktidardır.
Siyasi iktidarı ele geçirenler yitirmemek, elde etmek isteyenler kazanmak için her bedeli ödemeye hazırdırlar; canlarını bile ortaya koyarlar. Tarih boyunca, dünyanın hemen her ülkesinde, bu uğurda krallar, imparatorlar, başbakanlar, bakanlar, muhalifler idam edilmiş, insanlar kitleler halinde öldürülmüş, işkence tezgahlarında can vermişlerdir. Dünyada milyonlarca insan “iktidar” için ömürlerinin en güzel yıllarını hapishanelerde geçirmeyi göze almıştır / almaktadır.
Bütün iktidarlar, toplumsal yaşamın ucuz bileşenleri ile biçimlenir ve “yavandır”. Buna karşılık, binlerce yıllık dünya tarihinin hiçbir döneminde, hiç ucuzlamamıştır?
İktidar mutlaklaştıkça yavanlığı artar ve ne denli yavanlaşmışsa o denli pahalıdır. Bu gerçek, geçen son yüzyıla değin süregelmiştir.
Binlerce yılın sonunda, ilk kez son yüz yılda,
· Sınırsız yaşam hakkının,
· Sekülerliğin,
· İnanç, düşünce ve örgütlenme özgürlüğünün,
· İnsan haklarının ve kadın / erkek eşitliğinin,
· Çalışanların haklarının,
· İnsanca çalışmanın, hakça bölüşmenin,
· Evrensel kültür değerlerinin,
· Bilimsel doğruların,
· Çeşitli uzmanlıkların
değerini vurgulayarak siyaset yapanların ısrarlı ve kararlı çabalarıyla değişen, “insanların hak, hukuk ve adalet algılarına” dayalı olarak, kimi toplumların yaşam düzenindeki demokratik gelişmeler iktidarlara değer kazandırıyor. Değerlendikçe yavanlıkları azalan iktidarlar ucuzluyor, paylaşılıyor.
Artık çoğu toplumda insanlar iktidar için canlarını ortaya koymuyorlar. Mutlak iktidarlar tarih sayfalarında kalıyor.
***
Ülkemizde1946 yılında, toplum çoğunluğunun bu yönde hiçbir talebi olmadan geçilen çok partili düzen, sonraki on yıllarca, insanlarımıza “demokrasi” diye “yutturuldu”.
Halkımız, hiçbir emek ve çaba harcamadan, bedelsiz kavuştuğu yeni düzenin “demokrasi” olduğuna kolayca inandı. 1950’de iktidar partisini hemen değiştirdi. Değişenin yalnızca yöneticiler olduğunun, egemen mutlu azınlık iktidarında herhangi bir değişiklik olmadığının farkında bile değildi.
Demokratikleşmenin temel bileşenleri olan çağdaş hukuk ve adalet; laiklik, inanç, düşünce ve örgütlenme özgürlüğü; insan hakları ve kadın / erkek eşitliği; emekçi hakları, evrensel değerler ve bilimsel doğrular gibi konularda hiçbir değişim olmadan kurulan yeni düzenle, ülkeye “demokrasinin” de sahtesi getirilmişti.
“Ucuz” bile değil, bedava etle yapılan “yahni” doğal olarak “yavan” olmuştu.
1960 Darbesi ile getirilen yeni tarifle, “yahniye” yağ, tuz ve baharat eklenerek “yavanlık” giderilmeye çalışıldıysa da damakları “yavanlığa” alışmış çoğunluğun desteğinde, eski “yahniden” pek hoşnut olan sivil/asker şefler, onu kolayca eski durumuna döndürdüler.
“İnsanlarımızın hak, hukuk ve adalet algılarını” değiştirmek için çabalayanlar günümüzde daha kalabalık. Dünya da çok değişti. Gelişen ve yaygınlaşan iletişim araçlarıyla, herkes her yerdeki değişimi kısa sürede öğreniyor. Toplumsal düzenin yavanlığından usananlar şimdi çoğunluk gibi görünüyor. Yahnide kullanılacak etler de artık hiç ucuz değil. Elde etmek için yıllardır çok bedeller ödendi.
AĞIZ TADIYLA YENEBİLECEK BİR TOPLUMSAL DÜZEN İÇİN ŞİMDİ TAM ZAMANI.
Öyleyse, bunu şeflerin becerisine bırakmayacak, hep birlikte mutfağa gireceğiz. Önce; “tam tadında bir yahni” için gerekli malzemeleri sağlayacağız:
· Hukukun herkese, kim olduğuna bakılarak değil, eşit uygulandığı bir sistem kurarak gerçek adaleti sağlayacağız.
- Her türlü inancın özgürce yaşandığı ama kimsenin inancının başkasına dayatılmadığı bir seküler toplum olacağız.
- Düşüncenin, örgütlenmenin ve eleştirinin hiçbir biçimde cezalandırılmadığı, yasaklanmadığı özgür bir kamusal alan yaratacağız.
- Kadınların ve erkeklerin hem ev içinde hem dışında eşit yurttaşlar olarak yaşamasının önündeki tüm geleneklere ve önyargılara son vereceğiz.
- Emekçi haklarının patronun vicdanına, iktidarların tercihlerine, hakem heyeti kararlarına değil, yalnızca toplu pazarlığa dayandığı ve grevin hak, lokavtın insanlık suçu kabul edildiği bir çalışma yaşamını içimize sindireceğiz.
- Kararların ideolojik ve inanç bağlılıklarıyla, öznel heveslerle değil, uzmanlıkla ve somut verilere dayanarak, bilimsel akılla alındığı bir anlayıştan ödün vermeyeceğiz.
- İktidarın kutsanmadığı, paylaşıldığı, kolayca değiştirilebildiği ve denetlenebildiği bir siyasal yapıdan yana olacağız.
- İnsanları, felsefi inancına, düşüncesine, etnik kökenine göre ayırmayacak; bunları toplumun kültürel zenginliği olarak göreceğiz.
Böylece, evrensel değerlerin yerel dokuyla harmanlandığı yaygın bir toplumsal bilinç oluşturacağız.
Bu bileşenlerle ve herkesin emeğiyle kotarılacaktır yahni artık ne yavan ne de pahalı olacaktır.
UMARIM BU KEZ BAŞARABİLİRİZ.