Bu ülkede en zor şey nedir diye soracak olsanız, hemen size çocuk ve genç olmak derim. Gerçekten de ülkemizde çocuk ve genç olmak olağanüstü zorluklarla karşılaşmaktır. Nerede bir felaket yaşansa ilk etapta çocuklarımız ve gençlerimiz hayatlarını kaybediyor. Çok değil birkaç gün önce yaşanan yangın felaketinde gençlik çağının eşiğinde pırıl pırıl üç genç kızımız hayatını kaybetti.
Bakın geçtiğimiz yılın verilerine göre, ülkemizde 869 bin çocuk işçimiz var. Pekçoğu ilkokulu bitirdikten sonra evlerine ekmek götürmek için aileleri tarafından bir işe yerleştirilmişler. Pek çoğuna, hak ettikleri ücret ödenmiyor. Bu çocukların hemen hemen tamamı sosyal güvencesiz ve çok zor koşullar altında çalıştırılıyor.


Bu işin kanaya bir tarafı. Şimdi gelelim, yasalar marifetiyle yaşanan ikinci kanaya yaraya.
Biliyorsunuz ülkemizde kısa adı MESEM olan bir proje uygulanıyor. Projeyi Milli Eğitim Bakanlığı yönetiyor. Mesleki Eğitim Merkezleri ‘Seni’ Bekliyor! Denilerek 9, 10 ve 11. sınıf öğrencilerine asgari ücretin en az yüzde 30’u, 12. sınıftaki kalfalara asgari ücretin en az yüzde 50’si kadar maaş bir de iş kazası ve meslek hastalıklarına karşı sigorta. Gibi süslü laflarla başlatılan bir proje. Adı proje ama aslında çalışma hayatına boğaz tokluğuna çalıştıracak köleler sunan bir proje. MESEM Projesi kapsamında tahmini olarak 1.1 milyon çocuk zor şartlar altında çalıştırılıyor. Her iki grupta tahmini olarak 1 milyon 969 bin çocuk fiilen çalışma hayatının içinde yer alıyor. Bu ayıp bile bize yeter.


Meslek hastalıklarına ve iş kazalarına karşı sigorta sadece 12. Sınıf öğrencilerine uygulanıyor. Diğer alt sınıflardaki öğrenciler tamamen işverenlerin insafına bırakılmış vaziyetteler. Bu nedenle de; MESEM kapsamında çalıştırılan, çocuk işçilerin, geçirdikleri kaza sonucu hayatını kaybettiğine ilişkin haberler eksik olmuyor gazete sayfalarında.
Bir de aç karına okula giden ilkokul, ortaokul çağındaki çocuklarımız var. Bu büyük, koskoca devlet bu çocuklara okulda bir öğün yemek verme becerisini gösteremiyor. Toplamda 18 milyon 710 bin öğrencimiz var. Bunun 15 milyon 849 bini resmi, 1 milyon 631 bini özel ve 802 bini de açık öğretim kurumlarında.


Sefaletin orta yerinde 1 milyara yaklaşan nüfusuyla Hindistan, 70 milyon öğrencisine günde bir öğün yemek verme becerisini gösterebiliyorken, bizim hepi topu 18 milyonun biraz üzerindeki çocuklarımızın beslenme çantasına bir elma, bir bardak temiz içme suyu veremiyor olmamız gerçekten utanç verici.


Çocuklarımızın durumu böyle de gençlerimizin durumu çok mu parlak. Hak aramaya çıkan gençlerimize terörist muamelesi yaparak sorgusuz-sualsiz cezaevlerine tıkan anlayış ne yazık ki gençlerimize gereken değeri vermiyor. Hayallerinin peşinde ülkemizden ayrılarak, gelişmiş ülkelere giden on binlerce gencimiz, gittikleri ülkelerde, geleceklerini yeni baştan kurma çabası içindeler.


Giderlerse gitsinler, mantığıyla ülke olarak geldiğimiz nokta en başta sağlık sektöründe kendini hissettiriyor. Yapılan dev şehir hastaneleri yeteri kadar doktor, hemşire ve sağlık teknisyeni olmadığı için çok düşük kapasitelerle çalışıyor. Bizler yeteri kadar hizmet alamazken, hasta ve tetkik garantisi alan hastane işleticileri, her geçen gün biraz daha fazla kazanıyorlar.
Sağlıkta durum böyleyken, diğer sektörlerde çok mu farklı. Çeşitli kollarda eğitim göre mühendislerimiz, bilgisayarcılarımız ve daha niceleri istikballerini gittikleri ülkelerde görüyorlar. Bırakın eğitimlilerimizi, mavi yakalı olarak nitelendirilen, teknik elemanlarımız da birer-ikişer yurtdışına gidiyorlar.


Özetle;
Yazımızın başında da belirttiğimiz gibi ülkemizde en zor şey çocuk ve genç olmak. Bu durum artık bir beka sorunu haline geldi. Geleceğimiz olan çocuklarımız tüm umutlarını yitirmiş durumdalar. Bir avuç elitin, zenginin durumuna bakarak “iyi durumda” olduğumuzu söylemek, kendimizi aldatmaktan öte bir anlam taşımıyor. Rakamlar orta yerde duruyor. İki milyona yakın çocuğumuz okullarını bir kenara koymuşlar aile gelirlerine katkı sağlamak amacıyla, ekmek parasının derdine düşmüşler. Bu durumda milli eğitimimizi yönetenlerin haberi var mı?
Bırakın üniversiteli gençlerimizi, yurtdışına gitmek isteyenlerin yaşı ortaokul, lise düzeyine kadar indi. Tarikatlara, vakıflara, derneklere bırakılan eğitimde geldiğimiz nokta baştan sona, tam anlamıyla fiyasko.