Ülkemizde çok bilinmez ama 17 Haziran Dünya Çölleşme ve Kuraklıkla Mücadele günü olarak kutlanır. Bu yıl da bu önemli gün sessiz-sedasız geçiştirildi. Geçiştirildi diyoruz çünkü, ülkemizde toprağı çok hayratça kullanıyoruz. Öyle ki; nerede bir yeşillik, ormanlık arazi görsek hemen bu güzelliğin üzerine “çökmek” öncelikli işlerimiz arasında yer alıyor.

Dünyamız büyük bir kuraklık yaşıyor, doğal olarak da çölleşme hemen ardından gündeme geliyor. Çölleşme, dolayısıyla da erozyon hayatımızın ayrılmaz bir parçası oluyor. Şimdi çeşitli kaynaklardan derlediğim bazı rakamları sizlerle paylaşmak istiyorum.

Kuraklık ve dolayısıyla çölleşme nedeniyle 2030 yılına kadar 135 milyon kişinin göç edeceğinden bahsediliyor. Uzmanların tespitine göre; bu rakam 2050 yılında bir milyar kişiye kadar yükselecek.

Yine tespitlere göre, her yıl 1 milyon metrekare verimli toprak kullanılmaz hale geliyor. Bunun topluma maliyeti 878 milyar dolar. Dünya üzerindeki arazilerin yüzde 40’ı bir şekilde bozulmuş ve elden çıkmış durumda.

İşin ciddiyetini daha iyi kavrayabilmemiz için bildik ölçülerden hareket edelim. Her bir saniyede 4 futbol sahasına eş değer büyüklükte sağlıklı arazi bozuluyor. 2030’a kadar yani beş yıla kadar 1.5 milyar hektarlık arazinin ıslah edilmesi gerekiyor. Toprağı ıslah etmek için harcanan her 1 dolar, 7.3 dolar getiri sağlıyor. Yani, bugün elden çıkan 1 milyar hektar arazi ıslah edilirse dünya, 1.8 trilyon dolarlık bir kaynağa ulaşacak.

Yazımızın başında erozyon ve doğal sonucu olarak çölleşmeden bahsetmiştik. Ülkemiz de bu konularda kulağının üstüne yatmış durumda. Öylesine derin gündemlerle (!) meşgul ediliyoruz ki, bu konulara bir türlü gelemiyoruz.

Ülkemizde her yıl 642 milyon ton toprak erozyon nedeniyle denizlere ve ırmaklara taşınıyor. Dünyanın kaybı ise 75 milyar ton olarak hesaplanmış. Her yıl 0.6 milimetre toprağın kaybolduğu varsayılıyor. Kaba bir hesapla 15 yılda topraktan 1 cm den fazla kısmı erozyon nedeniyle taşınıyor. Yine, bilim insanlarının tespitlerine göre doğada 1 cm toprak oluşması için geçen süre 500 yılı buluyor.

Topraklarımızın doğal oluşumu süresince 37 kat toprağı kaybediyoruz. Kaybettiğimiz toprakların büyük ve önemli bir kısmını tarım toprakları oluşturuyor. Son 20 yılda tarım alanlarımız 3 ila 5 milyon hektar daraldı. Çıkartılmak istenen yasalarla tarım arazilerimiz büyük bir risk altında. Son yasayla 1 milyon 200 bin hektarlık tarım arazisi elden çıkacak.

Acı ama gerçek. Dünya hızla çölleşmeye doğru gidiyor. Dünya çölleştikçe, sınır çatışmaları yerini savaşlara bırakıyor. Ülkeler, vatandaşlarının geleceklerini garanti altına almak için her türlü çılgınlığı yapacak durumdalar. Dün su için savaşan ülkeler, bugün vatandaşlarının karnını doyurabilmek için ellerindeki tüm kaynakları savaş araç ve gereçlere kanalize ediyorlar.

Ülkemiz için de durum çok farklı değil. Tarım ülkesi olma özelliğimizden hızla uzaklaşıyoruz. Kırsal hızla boşalıyor. Çiftçilerimiz yaş ortalamışı 50’lerin üzerinde. Gençler, hızla şehirlere akıyor ve asgari ücretle bulabildiği işlerde çalışıyor. Bunları, bu gelişmeleri olumlu değerlendirmek mümkün değil.

Özetle;
Bugün için, heba edecek bir karış toprağımız yok. Her bir karış toprağımız bizim için çok önemli ve vazgeçilemez nitelikte. Maden çıkartıyoruz gerekçesiyle, enerji elde edeceğiz masallarıyla milyonlarca yılda oluşmuş topraklarımızı dozerlerin, kepçelerin hışmına terk edemeyiz.

Sadece Ukrayna ile Rusya savaşı bile, tarımın ne kadar stratejik değere sahip bir sektör olduğunu en iyi bize gösterdi. “Paramız var ki alabiliyoruz” yanlışının ülkemize yüklediği ağır faturanın bedelini katlanarak ödüyoruz.
Tarım insan hayatı için hava kadar, su kadar önemlidir. Bugün gelişmiş ülkelere baktığımızda hiçbirinin tarımı ihmal ettiğini söyleyemezsiniz. Gelişmenin ve büyümenin temelinde tarım yatar. Kendi kendine yeten bir ülke, diğer alanlarda çok daha hızlı gelişme gösterir. Nitekim, Cumhuriyetin ilk yıllarında, ülkeye çakılan her sanayi çivisinin altında tarım yatar. Kurulan, yüzlerce fabrikanın bedelleri tarım ürünleriyle ödenmiş, binlerce kişiye istihdam sağlanmıştır.
Genç Cumhuriyet tüm bunları başarmışken, bizim “Amerika’yı yeniden keşfetmek” için arayışlar içinde olmamız ne kadar doğudur sormak isterim.

Yapılacak iş bellidir. Önce toprağımıza sahip çıkacağız. Toprağımızın her bir karışını değerlendireceğiz, Bir avuç kalitesiz kömür karşılığı heba edilecek toprağımızın olmadığını bileceğiz. Tarım arazilerimizi küçültmek yerine büyüteceğiz. Çiftçimizi, köylümüzü tarımla barıştıracak, küskünlüklerini gidereceğiz. Bunun içinde “kendi çiftçimizi destekleyeceğiz”.

Daha ötesi yok!

Sizlere bir sonraki yazımızda, Dünya Bankası tarafından hazırlanan kuraklıkla ilgili bir raporun sonuçlarını değerlendireceğiz.