İnsanların yaşamını üç şey değiştirmiş. “Birincisi okuduğu kitaplar, ikincisi karşılaştığı insanlar ve üçüncüsü yaşadığı olaylar”. Aşağıda bizzat canlı tanıklarından dinlediğim öykü, bir kişinin, yaşadığı bir olayın ve bir insanın, bir köyün geleceğini nasıl değiştirebileceğinin öyküsüdür. Bu yazının konusu Efrenkli Ali’nin öyküsüdür. Ali, aynı zamanda Çanakkale gazisidir. Bu yazıda. Ali’nin yeğenlerinden, Köy Enstitüsü’nde ilk okuyan kızlardan, rahmetli Hüsniye Özgür’ün bizzat dinlediğim hatıralarından bir insanın bir köyün kaderini nasıl değiştiğini okuyacaksınız.. Çanakkale’de çok yakın siper savaşları yapılırken, bir gün sofralarına kadar yuvarlanıp gelen bir el bombasını tekrar düşman siperlerine attığında, eli bileğinden kopmuş Efrenk’li Ali’nin. Hastanede ayıldığında, beyaz gömlekli genç tabip subayı fark eder ilkin. Ona çok imrenir. Hangi mektepte okuduğunu, nasıl tabip olduğunu sorar. O da, “Asker-i Tıbbiyeyi Şahane Mektebini” bitirdiğini söyler. Oysa Ali’nin tek bildiği okul Arapça Kuran okutulan mahalle mektepleridir. Ali, askeri tabipten dinlediklerini aklına kaydeder. Taburcu olur, uzun bir tren yolculuğundan sonra köyüne varır. Nazım’ın Kuvva-i Milliye Destanı’nda yazdığı gibi; “Savaştan önce köyünde çiftçi idi Ali, savaştan sonra da yine çiftçidir” Ancak bir eli artık yoktur. Köyünde artık ona “Çolak Ali” derler. Sonunda Seferberlik kaybedilir ve ülkenin düşman işgali başlar. Mustafa Kemal Paşa’nın Mersin’e 5 Kasım 1918 günü geldiğinde, “Savaş bitmedi, hazırlanın vatan savunması yapacağız.” der. Bu toplantıya katılan Çolak Ali ve akrabası Hüseyin Yıldıran köylerine gidip eli silah tutanları davaya çağırarak işgalcilere karşı direnme kararı alırlar. Efrenk köylüleri bu direnişe coşkuyla katılır. Mersin’deki silahların önemli bir kısmı Efrenk’e de ulaşmıştır. İşgal, Atatürk’ün öngördüğü gibi,
1918’nin 17 Aralık günü İngilizlerin Hintli Müslüman askerleriyle Mersin iskelesinden başlatılmıştır. Aşağı köylerden başlayan işgal Toros eteklerindeki köylere doğru yayılır. Efrenk’e kaçırılan silahların bulunması için gönderilen işbirlikçi Osmanlı subayını, daha sonra da Fransız subayını Ciyaklı Obruk’a atarlar. Buna çok öfkelenen Fransız işgal komutanlığı, karların erimeye başlamasıyla 16 kişilik içinde yöreyi bilen Efrenk’e gönderir. Ne var ki köye yaklaşamadan, Kurudere yakınlarında fark edilirler. Fark eden çobanın Efrenk’e haber etmesi ile silahlanıp baskın yaparak düşman askerlerinin çoğunluğunu imha ederler. Tüm çevre köylerde yayılır bu haber. Direnenler büyük moral kazanır. Artık düşmanın “yenilmez olmadığı” anlaşılır. Mersin ve Tarsus köylerinde çete savaşları başlar. Bu direniş sonunda Fransızlar, Türk hükümetiyle “Ankara Anlaşmasını” imzalarlar. Mersin ve Adana’nın işgaline son verirler. İstiklâl Savaşı biter, Cumhuriyet ilan edilir. Çolak Ali bir İstiklâl Savaşı gazisidir ve ikinci madalyasını almıştır. Artık savaş bitmiş, cehaletle savaş cephesi açılmıştır. Bilgiye dayalı yeni ilkokullar açılacağını duyar Çolak Ali. Efrenk, o dönemde Adana vilayetine bağlı Mersin Sancağı’nın bir köyüdür. Ertesi gün hazırlanır, göğsüne madalyalarını takar, atına binerek üç günde Mersin’e iner. Beklemeden trene atlar, Adana’ya varır.
Valiliğin kapısına dikilir. Ne istediğini sorar vali. “Köyüme ilkokul açılmasını istiyorum.” der Çolak Ali. “Tamam, sen git.” der vali, başından savmak için. “Hayır!” der, yazılı ferman almadan gitmem der Çolak Ali, Tam üç gün valiliğin önünde bekler. Çolak Ali’yi pencereden her an izleyen vali sonunda, Çukurova’daki yüzlerce köyden evvel Torosların zirvesindeki Arslanköy’e ilkokul kurulması onayını verir. Cumhuriyet’tin ilanından tam bir yıl sonra yapılan ilkokul (Taş Mektep) ve öğretmen lojmanı 1453 rakımlı Efrenk (Aslanköy) te açılır. Köye atanan ilk öğretmeni de atının terkisine bindirerek köye getirir Çolak Ali. Ne var ki, eski itibarları kaybolan hacı hoca takımının başlattığı “Gavur Mektebi” kampanyası nedeniyle kimse çocuklarını bu yeni okula vermek istemez. Erkek çocuklarını kuzu gütmeye gönderirler, kız çocuklarını, “fahişe olacak” yaygarasıyla göndermezler. Öğretmen öğrenci bulamaz. Çolak Ali, öğretmen köyden gider, okul kapanır diye korkar. Başlar köyün okuma çağındaki çocuklarının kimlerin evinde olduğunu öğretmene bildirmeye. Öğretmen de aileleri ve çocukları bulup, çıkan kanunla korkutarak okula kaydeder. Köye örnek olması için kız çocuklarını ilk kaydettiren gene Çolak Ali’dir. Ve böylece yeni ilkokulda eğitim öğretim başlar. Beş yıl sonra mezun verir. Böyle böyle yıllar uzur gider.
Mustafa Kemal’in askeri Çolak Ali daha sonra muhtar olur. Arslanköy’de halkevinin ve kent yolunun açılmasını, eğitimli, okur-yazarı en fazla olan köylerden biri olmasını sağlamış olur. Babam Öğretmen Halil Erkan Anlatıyor: Çolak Ali yıllar sonra ilkokulu açtığında yaşadığı zorluklar sorulduğunda, çocukları olan aileleri nasıl ihbar ettiği anlaşılınca köy odasına çağrıldığını, kendisine “gâvur mektebine giden çocukların günahını öbür dünyada nasıl vereceğinin” sorulduğunu anlatır. O da, “Mersin’de hökümete hiç işiniz düşmeyecek mi?” der. “Hee, düşecek elbet derler.” Ben de “İşte o zaman dilekçelerinizi gavur dediğiniz arzuhalcilerine yazdıracağınıza kendi horantalarınıza yazdırsanız daha İyi olmaz mı? (sessizlik olur)O vakit gelince hayır duanız ve sevabınız yeter.” dedim. Aklı hep Çanakkale harbindeki tabip’de kalmıştır Çolak Ali’nin. Çocuklarından birinin tabip olmasını çok istemektedir. Erkek ve kız çocuklarının hepsini kendi elleriyle yaptığı ilkmektep’e gönderir. Büyük oğlunu sonra ortaokula Mersin’e, daha sonra liseyi okuması için Adana’ya gönderir. Ancak büyük oğlu doktor olup köye gelirken menenjite yakalanıp ölür. Çolak Ali hemen küçük oğlunu İstanbul’daki tıp fakültesine gönderir. Yıllar sonra oğlu, Tıp Fakültesi’ni bitirip gelişinde kurban kesilerek karşılanacaktır. Bu karşılamada çekilmiş siyah beyaz fotoğrafta, kolunu oğlunun omzuna atarak, hafif de ona yaslanarak, içten gülümsemesini ve yüzündeki ‘başarmanın keyfini’ göstermesi izlemeye değer. Çolak Ali ayrıca köyde kız çocuklarını ilk okutan kişidir.
Kızları Köy Enstitüsü’ne giderler. Çolak Ali’nin cehaletle bitmeyen savaşta temelini attığı Halk Odasında, tiyatro kolunun başlattığı “piyes”leri izleyen, küçük kızlardan bazılarının yıllar sonra “Arslanköylü Tiyatrocu Kadınlar” olarak Dünya’ca tanınması ise ayrı bir yazının konusudur. İşte, Çanakkale ve İstiklal Savaşı gazisinin bu yaşanmış ve yazılmamış öyküsüdür… Bu öykü, Cumhuriyet döneminde “cehaletle savaşta”, nasıl ön cephede yer alıp, önüne çıkan engelleri aşan bir Mustafa Kemal’in askerinin öyküsüdür. Bu öykü, Kurtuluş Savaşı’nda madalya alan bir askerin, cehaletle savaşta da en önde, Arslanköy’ün ve çocuklarının yazgısını nasıl değiştirdiğinin ve bugünkü okumuş yazmışlık oranı ile gurur duymasının öyküsüdür. Osman Şahin Hüsnü Çelik, Behzat Ay, Hüsniye Özgür, Dudu Yedigöz ve babam Halil Erkan gibi adını burada sayamadığım onlarca Arslanköy’lü yoksul köy kız ve erkek çocuklarının, ilkokul diploması ile Köy Enstitülerine giderek öğretmen olma şansı elde etmiştir. Çolak Ali’nin ile Çanakkale şehit ve gazilerinin anısına saygı ve minnetle...