Bugünden üç yıl önce (2.06.2021) mersingazetesi.com sitesinde yazmış olduğum ÜÇ NATO VE İSTANBUL’ başlıklı köşe yazımı 15-16 Haziran 2024 tarihlerinde İsviçre’de düzenlenen Ukrayna Barış zirvesine katılan Dışişleri Bakanının gözü önünde yaşanan ve 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Anlaşmasına aykırı gelişmeler nedeniyle ilgili bölümünü yeniden paylaşıyorum.
“İSTANBUL, YENİ DÜNYA DÜZENİN KAVŞAK NOKTASINDA
İngiltere derin devleti, AB deki güçlü bir Almanya liderliği karşısında, elini kolunu bağlayan AB den ayrılarak (Brexit), emperyal ekonomik ve siyasi politikalara dönme kararı almıştır.
Bu çizgide özellikle Trump’ın Dünya liderliğini bırakıp, ABD'yi içe kapama politikalarının da etkisi ile insiyatif alarak, Cenevre Üniversitesi'nde işletme profesörü olan Klaus Schwab tarafından 1971 yılında kurulan, Dünya Ekonomik Forumunun son toplantısında (WEF) kapitalist YDD ekonomik modelini (Büyük Sıfırlama) ortaya atarak, emperyal yeni dünya düzenini(YDD) yeni bir biçimde sürdürme çabasını görüyoruz. İngiltere’nin, aynı zamanda Londra- İstanbul- Pekin- yatay hattında ‘KUŞAK YOL TİCARİ PROJESİ’NE ticari finansör olarak destek vererek, YDD nin askeri liderliğini ABD ye bırakacak şekilde rol paylaşımına gitme konusunda aralarında anlaşmış görünmektedirler. ‘Kuşakyol projesi’, sadece Çin’i hedef alan Trump’ın aksine, Rusya’yı da stratejik hedefe koyan Biden’in politikalarıyla da aslında örtüşmemektedir.
Bu çerçevede, aynı İngiltere’nin, NATO içinde, ABD ile Türkiye’nin NATO’da gözlemci statüsüne onay verdiği İsrail’in başını çektiği İsrail-Yunanistan-Ukrayna KUZEY–GÜNEY-ASKERİ DİKEY HATTINA, Londra’da kurulan ‘Karadeniz Koordinatörlüğü’ üzerinden ABD hedeflerine destek verdiğini görüyoruz.
Çünkü Ukrayna ve Karadeniz, Rusya’nın yumuşak karnıdır.
Ve Karadeniz’in kilidi ise MONTRÖ ANTLAŞMASI’dır. İstanbul, bu nedenle inşaa edilmeye çalışılan YDD de YATAY TİCARİ KUŞAKYOL PROJESİ ile DİKEY ASKERİ HATTIN KESİŞME NOKTASINDADIR.
ABD ve İngiltere’nin emperyal ekonomik ve askeri stratejik hedeflerine ulaşabilmesi için İstanbul’un ‘Lozan ve Montrö Anlaşmalarının dışına çekilmesi ‘ gerekiyor. Bunun için öncelikle, İstanbul’un yeniden ruhani açıdan da, Rusya ve doğu Avrupa Ortodokslarının(300 milyon) üzerinde etkili olacak, Konstantinapolis MÜSTAKİL EKÜMENİKLİK STATÜSÜNE yeniden kavuşmasını hedeflemektedirler.
Ermeni soykırım ifadesi burada önem kazanmaktadır. Bunun karşılığında, YDD’de Türkiye’ye, yukarıda değinilen Yatay, Kuşakyol Ticari Hattında, İstanbul’un Londra gibi ‘küresel kapitalizmin yeni bir finans merkezi olma’ havucu uzatılmaktadır. Merkez Bankasının İstanbul’a taşınma hazırlıkları da bu kapsamda değerlendirilmelidir. Artık, İstanbul’da ‘Kanal İstanbul’ gibi yaşanacak her değişiklik önümüzdeki süreçte artık, DERİN NATO’un yakın takibinde olacaktır.
BİDEN NEDEN “KOSTANTİNAPOLİS” DEDİ?
İstanbul Fetih’den sonra, yayınlanan Fatih’in Kanunnamesi ile adının ‘ilelebet Kostantiniyye olarak kalacağını’ emreder. Bu emir 1922 yılında Osmanlı çökünceye kadar devam etmiştir. Bu kanuna uyularak Abdülhamit devrinde 1880 yılında basılan 1 liralık banknot üzerinde Arapça, Yunanca, Fransızca ve Ermenice Latin harfleriyle ‘Costantinopol’de basılmıştır’ yazar. Ancak halk arasında ise ‘Stanboul’ tanımı kullanılmıştır. TBMM DE 28 MART 1930 TARİHİNDE KABUL EDİLEN YASA İLE KOSTANTİNİYYE ADI ‘İSTANBUL’ OLARAK RESMEN DEĞİŞTİRİLMİŞTİR. Bu kapsamda yurtdışından gelen ‘Kostantinopol adresli mektuplar iade edilerek’ Dünya’ya kabul ettirilmiştir. Fatih Kanunnamesinde, ‘müslümanlar ile adı Türk olanların izinsiz İstanbul’a yerleşmesi’ de yasaktı.
İSTANBUL’U MÜSLÜMAN VE TÜRKLERİN YERLEŞİMİNE AÇAN YİNE MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’dür.
ABD ‘in yeni başkanı Biden, bu yıl ki geleneksel 24 Nisan bildirisinde, çok dikkatli seçilmiş kelimelerle ilk defa ‘sözde soykırımını’ tanımakla kalmamış İstanbul’dan, Kostantinopolis diye bahsetmiştir. ‘Soykırım tanımlamasına, AKP den zayıf, MHP ve muhalefetten güçlü bir tepki gelirken, ‘Kostantinapolis’ tanımlamasına ne iktidardan, nede muhalefetten güçlü bir itiraz’ gelmemiştir. HDP ise soykırım tanımlamasına zaten itiraz etmemiştir. Biden’in, 24 Nisan bildirisinde, İstanbul’a, Kostantinapolis demesi, Atatürk dönemini paranteze alması tesadüf müdür? Bu koşullarda yemin ettiği Türkiye Cumhuriyeti Anayasasını ve onun onurunu korumakla yükümlü Cumhurbaşkanının Haziran ayındaki NATO toplantısında Biden ile görüşmesini iptal etmesi gerekmez miydi? Ayasofya’nın açılırken ‘Fatih Kanunnameleri’ne referans verilmesi, Ayasofya cami imamlarının mevcut laik Türkiye Cumhuriyetinin, Anayasasına aykırı söylemleri ve onun kurucu liderine, mevcut Cumhurbaşkanının önünde peş peşe hakarete varan ifadeleri NATO toplantısı öncesi ne anlama gelmektedir? Bu perspektifde yine Kanal İstanbul’un temel atılma töreninin NATO toplantısından önce ilan edilmesi ne anlama gelmektedir? “ diye üç yıl önce yazmıştım.
Son gelişmeler gösteriyorki ,İstanbul’un Yeni Dünya Düzen’inde (YDD) önemi giderek daha da artmaktadır.
Sanki emperyalist odaklarla, AKP iktidarı arasında karşılıklı adımlarla İstanbul’un Osmanlı döneminde üstlendiği rol yeniden verilmeye çalışılmaktadır.
Acaba Batı Emperyal odakları ile AKP iktidarı arasında Atatürk Cumhuriyeti dönemini paranteze almak, Yeni Anayasa ile ‘Türkiye İslam Cumhuriyeti’ne dönüştürmek ve Batıda bu şekliyle tanınması için karşılıklı adımların atıldığı gizli bir anlaşma mı var? diye düşünmeden edemiyor insan.
Türkiye Cumhuriyetini temsil eden Dışişleri Bakanını katıldığı bir toplantıda Fatih Kaymakamlığına bağlı bir azınlık kilisesi baş papazı olan Bartholemeos’un ekümenik sıfatıyla gözlemci olarak uluslararası bir toplantı katılması ve kararlara imza atması anayasa ve yasalarımıza göre suçtur. Bu konuda içişleri ve dışişleri bakanlığının gereğini yapması gerekmektedir. Yapmadıkları ve gereken yaptırımlar uygulanmadığı takdirde Türkiye Cumhuriyetine karşı gizli bir anlaşmanın olduğuna dair kuşkular haklılık kazanacaktır. Mış gibi yapmak da halkın nazarında kabul görmeyecektir.
Bu nedenle 24 Temmuz 2024 tarihinde 101.Yıldönümü kutlayacağımız Lozan Anlaşması’na başta ana muhalefet partisi CHP olmak üzere tüm partilerin ve demokratik kitle örgütlerinin sahip çıkması yurttaşlarımızın ayağa kalkması gerekmektedir. Ülkemiz yeni bir sınavdan daha geçmektedir.
Bu sınavın Lozan’ın 101. yıldönümü yaklaşırken Türkiye Cumhuriyeti açısından tarihi, stratejik önemi ve başta AKP iktidarı olmak üzere tüm partiler ve kurumların atacağı adımların ve tutumlarının vebali çok büyük olacaktır.