Şule Çınar…Emekli bankacı. Onu tanıyanlardan Şule Çınar’la ilgili yazılı bilgi istesek kimse emekli bankacı diye yazmaz, büyük olasılıkla.

Geçmiş yılların ulusal atleti, iş kadını, kimilerimizin sivil toplum örgütü, STK  dediğimiz, demokratik kitle örgütü gönüllüsü. Maraton Türkiye’nin kurucusu.  Şule Çınar, Hilal Oğuzer ve Birsen Aktugan birlikte “Maraton Türkiye” ve “ Gordion Maratonu” süreçlerini yönetiyorlar. Yaptıkları çalışmaların, ulusal ve uluslararası yararlarını ve olumlu etkilerini eksiksiz anlatmak olanaksız. Bir yazıya sığdırmak da.

Ülkemizin yüz aklarından Şule Çınar, 14 Ekim  2023 Cumartesi günü, Ankara’da, Türkiye Ormancılar Derneği’nde, “UNESCO Dünya Mirası Olabilmek ve Gordion” konulu bir sunum yaptı.

Türkiye Ormancılar Derneği, 26 Aralık 1924 tarihinde, Orman Yüksek Mühendisi ve Eczacı Abdülkadir Sorkun, Orman Yüksek Mühendisi Dr. Tevfik Ali Çınar ve Orman Yüksek Mühendisi  Asaf Irmak tarafından “Orman Mekteb-i Alisi Mezunları Cemiyeti” adı ile İstanbul’da kuruldu. Kurucuların isimlerine yer vermemin nedeni, tarihi yapanların tarihi yazmaları veya tarihi yazanların tarihi yapanların isimlerine ve toplumlara kattıkları değerlere yer vermelerinin, gerçek insanlık borcu olduğuna inancımdır. Bu inanç,  yaşantımın baş ilkelerinden birisi olmuştur her zaman.

Ahmet Hüsrev Özkara’nın Başkanlığındaki Yönetim Kurulu, Mehmet Metin Avşaroğlu, Ahmet Ozan Çekiç, Burhan Aydoğan, Dursun Kepenek, Mustafa Özer, Kemal Kaya, Hüseyin Aytaç ve Gazi Uzun’dan oluşuyor.

Derneğin sitesinde “Yeşili görmeyen gözler, renk zevkinden mahrum” yazar. Biraz katkıda bulunmak isterim. Neden mi?  Değiştirdikleri iklime “İklim Değişikliği”, ısıttıkları yer küresine “Küresel Isınma” diyerek bizleri inandırdıklarını sananların katlettiği yeşilin yerine başka şeyler gören gözlerimiz ve ardındaki duygularımız için ne demeliyiz, şurada veya burada ne yazmalıyız? Renk zevkinden bizleri mahrum, yoksun bırakanlar, buraya ne yazmalıyız, sizce, sizlerce, sizler için, yaptığınız kötülükler için?

Şule Çınar’ın verdiği bilgiye göre, 899 kültürel, 218’i doğal olmak üzere toplam 1157 adet Dünya Mirası var. Taç Mahal, Pisa Kulesi, Piramitler, Çin Seddi, Venedik, Mostar Köprüsü, üstün insanlık değerleri kapsamında. Türkiye ise, Pamukkale, Kapadokya, Gordion ile birlikte 21 Dünya Mirasına sahip.

Bu yapıtların tümü,  Şule Çınar’ın dile getirdiği gibi insanlık tarihinin ürünleri. Bu yapıtların varlığına karşın yine de diyorum ki, gerçek insanlık tarihi, insanın; insana, hayvana ve doğaya yönelik şiddeti sona erdiğinde, her yerde şiddet bittiğinde başlayacak. Şu anda sadece insanın tarihi yaşanıyor ve yazılıyor.

Keşke, bir sonraki kuşaklara kalan mirasları, her zaman ve her yerde, kültürel ve doğal diye iki büyük, iki güzel, ancak birbirlerine yapışık parçalara ayırabilsek.

Gelecek kuşakların istemeyeceği, kabul edemeyeceği miraslar da var, onlar için ne diyeceğiz?

Kötü mirasları, alt başlıklara nasıl yazacağız, nasıl tanımlayacağız?

Araştırmalardan elde edilen yapıtlar, bulgular, Polatlı’daki Gordion Antik Kenti bölgesinde ardıç ağaçları ve kazların yaşadığını gösteriyor. Ağaçlar nereye gitti, kazlar ve kazların yaşadığı, konakladığı, sulu, yeşil ve diğer canlıların dünyası olan topraklara ne oldu?

Medeniyeler veya uygarlıklar geldi, geçti deniyor. Hangi uygarlıklardan, hangi medeniyetlerden söz ediyoruz acaba? Acı çeken, göz yaşı döken, hıçkıran, öldürülen; kadınları, anneleri, erkekleri, babaları, çocukları, ileri yaşlıları, engellileri, sakatları, hayvanları ve yeşil canlıları düşününce, Türkiye Ormancılar Derneği’nin salonunda bulunanlar arasında, bu harika sunumdan etkilenenler, geçmiş adına üzülenler, “keşke…”diyenler oldu mu diye sormuyorum. Evet, oldu, belki de orman mühendislerinin ve katılımcıların tümü.

Harika sunumdan sonra kısa bir söz aldığımda bilerek söylemediklerime değinmek istiyorum. Şule Çınar’ın sunumu, paylaşımı, insan soyunun güzel mirasları ile ilgili. Bu çok güzel miraslarda da kan, acı, ölüm, kaza, sakatlık, annelerin, kadınların ah’ları, göz yaşları, iktidardakilerin zorlamaları, baskıları, şiddetleri mutlaka vardır. Dünya Mirasları dediklerimizde de dünyalar kadar acıların,  emeklerin olduğu kesin.

Çok büyük bir haksızlık da şöyle. Bu yapıtların araştırma sonuçları belgeselleştirildiğinde öncelikle kral ve belki bir iki isimden söz edilir. Tasarlama, çizim, yönetim ve diğer süreçlerde emek ve ömür verenlerin, ustaların, işçilerin isimleri? Tarihi, tarihi yapanlar yazmazsa işte böyle adaletsiz “kültürel ve doğal miraslar”  tarihi ortaya çıkar sadece.

Altında yine de kan, gözyaşı, alın teri, emek, ömür, üretim ve güzellik bulunan kültürel ve doğal mirasların yanına, yakınına veya yer varsa uzağına nasıl koyacağız, kanlı, göz yaşılı insanın tarihini, diğer mirasları? Savaşları, işgalleri, fetihleri, katliamları, cinayetleri, Ukrayna’yı, Orta Doğu’yu, Hiroşima’yı, Nagazaki’yi, Wietnam’ı, 1. ve 2. Dünya Savaşlarını, Cezayir’i, Irak’ı, Suriye’yi, Libya’yı, Afganistan’ı, canım Türkiye’mdeki silahlı ve ölümcül şiddet olaylarını, MİRAS  başlığı altında, kültürel ve doğal miraslarla aynı yazıda, aynı kitapta, aynı belgeselde, gelecek kuşaklara, kabul etmeseler bile, nasıl taşıyacağız?

Taşımalıyız mutlaka, örnek olsun, ancak bir daha yaşanmasın, sevgi, hoşgörü, saygı ve dostluk anlamları yüklenmiş olarak yeni, şiddetsiz ve gerçek insanlık tarihi, kültürel ve doğal mirasların yanında, belki de aynı bütünde yer alsın diye.

Toplum gönüllüsü Şule Çınar, arkadaşları Hilal Oğuzer, Birsen Aktugan katılanlar, katkı verenler ve Türkiye Ormancılar Derneği’ni, gerçek “İnsanlık Tarihi” yolundaki çabalarından dolayı alkışlayarak kutluyorum.

Yerin üstündeki kadın, erkek, insan melekler, devam!..

Fotoğraflarda, katılanlar ve Şule Çınar sunumunu paylaşırken.