Türkiye ve Dünya gazetecileri, haber ve yazı konusunda, seçim yaparken oldukça zorlanacak kadar zengin kaynaklara sahip.

Bugünkü yazımda ben de oldukça zorlandım. Ne kadar çok isterdim, çok iyi örnekler arasından yazı konusu seçerken zorlanmayı. Bugün, iyi olmayan örnekler arasından seçerken çok zorlandım.

Dünya ve Türkiye, acı, kan ve gözyaşı dolu insan şiddetine karşın, sevgi, dostluk ve barış için mücadele veren kadın-erkek yiğitlerle dolu. Ancak, o yiğitlerin karşısında silahlı, paralı ve örgütlü kötülük var. İki taraf da insan. Akıl ve vicdanlar arasında o kadar fark var ki, inanamıyorum.

İki taraf dediğime bakmayın. İyilik de çok çeşitli, kötülük de.

Dünya, silahlanmayı bu şekilde sürdürdükçe, suya ve toprağa karışan canlı kanı ve gözyaşı kolay kolay durmayacak.

Canlı kanı ve gözyaşı diyorum. Çünkü insan soyunun vahşi tarafı, sadece insanları değil, hayvanları da avlamak veya yok etmek için silah üretiminde bilimsel! gelişmelerden yararlanıyor.

Bilimsel gelişmeleri kimler sağlar? Kadın veya erkek bilim insanları elbette. Silah veya zararlı, uyuşturucu maddeleri bilimsel (!) yöntemlerle üreten ve geliştiren insanlara asla bilim insanı denemez. Ben demiyorum. Vahşete, şiddete, acımasızlığa, akılsızlığa ve vicdansızlığa katkıda bulunan sözde insanlar, bağışlayın düzeltiyorum, bilim! insanı! olamaz.

İçinde bulunduğumuz 2025 yılı Eylül ayında, uluslararası alanda ve barışla ilgili iki çok önemli gün var. 1 Eylül Dünya Barış Günü ve 21 Eylül Birleşmiş Milletler Barış Günü. Ancak, 2025 yılı Eylül ayı, hem ülkemde ve hem de Dünya’da, şiddetin azalmadığı, yoksulluğun, yoksunluğun, adaletsizliğin, acıların, gözyaşı ve kan dökülmesinin azalmadığı bir ay olmayı sürdürüyor.

Çok çok üzülerek, çok çok kaygılanarak, çok çok utanarak, herkesin bildiği ayıplı bir gerçeği şu şekilde kelimelere döküyorum.

Ülkemizde ve Dünyamızda, insana, hayvana, çevreye ve doğaya yönelik her türlü şiddet artarak, yaygınlaşarak, çeşitlenerek ürüyor.

Şiddetin dilini ve uygulanmasını daha çok iktidardaki siyasetçilerde, ayrıca bireysel veya örgütlü kötülükte görüyoruz.

En büyük örneğini Amerika Birleşik Devletleri’nden (ABD) vermek istiyorum. Avrupa’nın değişik ülkelerinden gemilerle Amerika Kıtasına gidenlerin kurduğu denilebilecek ABD, bugün silahlanmanın, yayılmacılığın doruğunda yer alıyor. Son olarak, Savunma Bakanlığı’nın adı Savaş Bakanlığı olarak değiştirildi. Oysa, kan ve gözyaşı üreten bir geçmişe sahip olan Amerika Birleşik Devletlerine “Savaş Bakanlığı” değil, “Barış Bakanlığı” gerekiyor.

Barış Bakanlığı, kanımca tüm ülkelere gerekli. Avrupa Birliği ülkelerine de çok gerekli. Rusya-Ukrayna çatışmasını ve İsrail’in Orta Doğu topraklarında sürdürdüğü vahşet dolu kıyımları, Ukrayna’ya ve İsrail’e silah yardımı, satışı yaparak durduracağını sanan koca koca cumhurbaşkanları ve devlet başkanları, sadece silah üreticilerine, satıcılarına ve kaçakçılarına hizmet etmiş oluyorlar.

Sadece, insana, hayvana, çevreye ve doğaya ağır şiddet uygulanmasına destek veriyorlar. Acı, kan ve gözyaşı üretmeyi sürdüren, yerin üstünü gerçek cehenneme çeviren insanlardan Barış Bakanlığını veya anlayışını beklemek şimdilik çok zor.

Yine de, umutlu olmalıyız. Ülkelerimizin yönetimlerini, Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler Örgütü’nü, annelerin önderliğinde, ancak kadın-erkek birlikteliğinde, dayanışmasında yönlendirmeliyiz.

Anneler, kadınlar olmadan, kadın-erkek dayanışmasını sağlamadan acı, kan ve gözyaşının yaşanmadığı bir Dünya’yı, hatta uzayı başaramayız.

Haydi, anneler, haydi kadınlar, haydi erkekler, haydi babalar, her ülkede, her yerde, her zaman, birlikte ve dayanışma içinde, silahsız ve şiddetsiz yaşamak için, haydi…