Oldukça kalabalık, çok büyük, çok geniş  bir aile düşünün. Aynı ve çok büyük bir evde yaşıyorlar. Çok sayıda genç ve ileri yaşta insan var. Kadın ve erkekler arasında öğretmen var, gazeteci var, yazar var, mimar, mühendis var, avukat var, yargıç-hakim var, savcı var, bakan var, milletvekili var, bilim insanı, doktor var, asker var, polis var, sanatçı, sporcu, iş insanı var, çalışan var, işçi veya memur, din görevlisi, emekli var,  araba sürücüsü var, pilot var, ayrıca çok da işsiz. Sendika, vakıf, kooperatif, dernek, federasyon, konfederasyon, oda, baro başkanı var. Dahası, Başbakan var, Cumhurbaşkanı var, Devlet Başkanı var. Yasama, yürütme, yargı, denetleme ve değerlendirme mutlaka güçler ayrılığına ve olabildiğince dengeye dayalıdır.

Bu kadar kalabalık, büyük aile varsa, çocuk olmaz mı, öğrenci olmaz mı, genç olmaz mı, bedensel, işitsel veya zihinsel engelli diye tanımlanan farklı insanlar olmaz mı, hasta veya kaza kurbanı olmaz mı, elbette olur.

Oldukça kalabalık olarak düşünmenizi önerdiğim bu aile içinde, yüz yüze ve göz göze iletişim, demokrasi, adalet, sevgi, dostluk,  güven ve güvenliğin azaldığını görmek ve yaşamak ister misiniz? Hiç yakışır mı, ayıp değil mi?

Bu kadar kalabalık bir ailede, bazı büyükler, kadın veya erkek, aynı soydan geldiğinizi düşünerek, hepinizin aynı görüşte, aynı dinsel inançta, aynı yaşam biçiminde olmanızı isterse, farklı olabileceğinizi kabullenmezse,  sizlere danışılmadan, danışılsa bile söylediğiniz sözlere, kaldırdığınız ellere değer verilmeden uygulanan kanunlara (!) dayanarak büyük evi, büyük aileyi yönetmeye kalkarsa, hangi duygular sarar sizi?

Melek nitelikleri taşıyan, çağdaş, gelişmiş, uygar olmayı başaran, akıl ve vicdan sahibi bir insan iseniz, değerlerin azaldığı, buna karşılık silahlı veya silahsız şiddetin arttığı bir büyük ailede elbette yaşamak istemezsiniz.

Gerekli eğitimi almış, yukarıda saydığım mesleklerden birinde bulunmayı başarmış insanların çok olduğu, üstelik yönettiği çok kalabalık ve çok büyük bir ailede yüz yüze iletişim, adalet, demokrasi, farklılıklara saygı, güvenli ve sağlıklı yaşam mutlaka vardır, kardeş gibi yaşanıyordur, değil mi? Yukarıda saydığım mesleklerin görevlileri, kendilerine tanınan yetkileri, herhalde bilgi, akıl ve vicdandan oluşan bir teraziye koyarak kullanırlar, değil mi?

Böyle bir büyük ailede, görüşleri, yayınları, yazıları ve haberlerinden dolayı hiçbir gazeteci, yazar, sanatçı, iletişimci, siyasetçi, milletvekili, parti genel başkanı, hukukçu, iş insanı, büyük aile evinin hapishane haline getirilmiş özel odalarında tutsak edilmezler,  değil mi? Sabahın alaca karanlığında, yataklarından kaldırılarak, eş, anne, baba ve çocukların arasından alınıp kocaman aile binasının uzak bir köşesine götürülmezler, değil mi?

İster ülkemde, ister başka topraklarda, kendilerine tanınan, bilgi, akıl ve vicdanla doğrudan ilgili olması gereken çok geniş ve tartışmalı yetkileri, düşmanca duygular içinde ve uydurulan sözde dinsel kurallara göre kullananlar, acı, kan ve gözyaşı üretirler. üretiyorlar.

Adaletsizlikler, acılar, kan ve gözyaşları, çoğunlukla kahramanları da yaratır. Sadece benim bildiğim kahramanların isimlerini sadece bu yazıya değil, birkaç kalın kitaba bile sığdırmak olanaksız.  

Bu yazıyı yazmama neden olan, uzmanlıklarını ve yetkilerini “kötü” kullanan, geçmişte yaşamış veya bugün yaşamakta olanlardan bile nefret etmeyen, nefret duygusunu yaşamı boyunca taşımayan bir insanım.

Büyük bir ailenin yaşadığı kocaman yerleşim yerini, adaletsizlik, kan, acı ve gözyaşı altında bırakanlara sözlerim bitmedi. Bu yazı ile de bitmeyecek.

Sayınız öyle az da değil. Bir değil, yüz değil, bin değil, çok daha fazlasınız. Ancak, benim gibi düşünenlerden, dillendirenlerden, melek niteliği taşıyanlardan fazla hiç değilsiniz. Sizleri, şiddete karşı olan, sevgi, dostluk ve umut dolu melekleşmiş insanlar “iyi”leştişrecek, inanın, güvenin ve azıcık da sizler çaba gösterin.

Kağıtlarda, kayıtlarda veya aklınızda, Türkiye’yi ve Dünya’yı, silahların ve adaletsizliklerin gölgesinde, kara bir hayale taşımak hedefiniz olabilir. Bizim için yerin üstündeki cehennemdir sizin hedefiniz. Boşuna. Bir gün, mutlaka ve mutlaka…

Bir gün, evet evet bir gün, silah, adaletsizlik, şiddet, acı, korku, kan, gözyaşı bitecek, insan, hayvan ve doğa, yerin üstündeki gerçek cennette, uyumlu, mutlu, sağlıklı, korkusuz ve güven içinde yaşayacak. Sizler, o cenneti asla bilemeyecekseniz. Yine de dilerim, çok acılar ürettiğiniz Dünya’da, ömrünüz bittiğinde yerin altında yatarken, yerin üstündeki gerçek cenneti hissedesiniz, ancak asla acı ve özlem çekmeyesiniz.

Haydi yerin üstündeki insan melekler, yerin üstündeki gerçek cennet için, korkmadan, düşmeden, umudu yitirmeden, her zaman ve her yerde, kadın-erkek birlikte, haydi…