Sosyal, sosyalist, kolektivist, komünist akımların toplumsal ortak mülkiyeti savunmalarına karşı çıkanlar, bireyci anarşizmi savunuyorlardı.
Geçmişte anarşizmi savunanların başında Henry David Thoreau, josiah Warren ve Murray Rothbard geliyordu. Ayrıca bireyci anarşizmi savunanların başında ise William Godwin geliyordu.

Benim sözünü ettiğim anarşizm ve onu savunanlar hep geçmişte kaldı. Ben şimdi halkımızın yaşadığı anarşizmden söz etmek istiyorum.
Anarşi sadece devletin otoritesine sokakta karşı çıkmakla, toplumsal düzeni alenen hiçe saymakla da olmaz.
Anayasaya ve yasalara uymamakta özünde tam bir anarşizmdir.

Türkiye’de hukuku uygulamakla görevli yargıç ve savcıların hiçbir tartışmaya yer bırakmayacak kadar açık anayasa hükmünü hiçe saymaları tam bir ANARŞİ’dir.  Peki, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 103. Maddesine uymamak anarşistlik olamaz mı? Cumhurbaşkanlığına seçilenlerin bir yemini var. RTE’ de bu yemini Anayasamızın 103. Maddesine göre şöyle yapmıştı:

“Cumhurbaşkanı sıfatıyla (…) anayasaya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, (…) herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerinden yararlanması ülküsünden ayrılmayacağına, (…) üzerine aldığı görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücüyle çalışacağına büyük Türk milleti ve tarih huzurunda, namusu ve şerefi üzerine ant içerim”  Bugün bu yemin neden yerine getirilmiyor?

Oysa Anayasa’nın 104. maddesi çok açık bir şekilde ona, “Anayasanın uygulanmasını, devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını temin etme” görevini vermiştir. Buna rağmen 14 Mayıs 2023 günü Hatay’dan milletvekili seçilen ancak 2013’ün mayıs ve haziran aylarında Taksim’deki Gezi Parkı’nda başlayan barışçıl gösterileri nedeniyle önce yargılanıp beraat eden, sonra tekrar yargılanarak 18 yıl hapse mahkûm edilen avukat Can Atalay’ın milletvekilliği görevini yapabilmesi için serbest bırakılması halen engelleniyor. Bu bir anarşizmdir.
Anayasa Mahkemesi (AYM) tarafından verilen ve anayasanın 153’üncü maddesi gereğince “tüm kamu kurumları ve kişiler tarafından uyulması zorunlu” kararını İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin (ACM) “dinlememesi”olayı da tam bir anarşizmdir.

Bilindiği gibi İstanbul 13. ACM, AYM’nin kararını “Bu konu Yargıtay’ı ilgilendirir” türünden sahte bir gerekçeyle Yargıtay’a gönderdi.
Oradan da 3. Ceza Dairesinin Başkanı Muhsin Şentürk ve üyeleri Hakan Yüksel, Mustafa Doğru, Şerafettin Saka ve Mustafa Karayıldız’ın verdiği bir kararla AYM’nin ilk kararını veren 9 üye hakkında “suç duyurusunda” bulunulmuştu. Bu nedir? Tam bir anaya ve hukuk anarşisidir.
Şimdi AYM, Can Atalay’ın avukatları tarafından yapılan ikinci başvuru üzerine hem ilk kararında ısrar etti hem de üstelik oybirliğiyle “Bu kararın gereğinin yerine getirilmesinin zorunlu” olduğunu karara bağlayarak tekrar İstanbul 13. ACM’ye gönderdi. Lakin İstanbul 13. ACM dosyayı, “taammüt”le, yani eylemini tasarlayarak ve sonuçlarını göze alarak tekrar Yargıtay’a gönderdi.

Ne oldu? Türkiye tam bir hukuk ve yargı cehennemine çevrildi. Böyle bir anarşik ortamda hukuka ve anayasa uyan gerçek yargıç ve savcılarda zor duruma bu anarşistler tarafından düşürüldüler.  Anayasa mahkemesinin bu kararını dinlemeyenler bu yetkiyi kimlerden aldılar? Cumhur İttifakının anarşik eylemlerinden aldılar. AYM’ye öteden beri diş bileyen bir cumhurbaşkanı RTE ve Devlet Bahçeli var. Bu kişiler ülkenin başında olduğu sürece Türkiye’de hukukun üstünlüğü ilkesinin saygı göreceğini ummak anarşizmi körüklemek olur.
Bu Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi adıyla ucube sistemi kuranların anayasayı değiştirme gücüne sahip olduğunu görürse Erdoğan’ın, AYM’yi “kuşa çevireceğini” bilmek gerekir.

Hele Devlet Bahçeli gibi “Anayasa Mahkemesi kapatılsın” diyecek kadar anarşizm sevdalısı bir ortağın TBMM’de olmasından Erdoğan destek anarşizm desteği almayı sürdürüyor. Çok yazık!