Devletin kurum ve kuruluşları RTE-Fethullah kavgası yokken parselenmişti.

Abdullah Gül ile Fethullah Gülen arasında su sızmıyordu.

Gül hem RTE’ye hem Gülen’e yakın durmak istiyordu.

Çünkü devletin kurum ve kuruluşlarının en etkin yerlerine sözde “Hizmet Hareketi’nin” adamlarını görevlere kendisi getirmişti.

Dünyanın dört bir yanında Gülen Cemaatinin okullarında yetiştirdiği çocukları “Türkçe Olimpiyatları” adı altında Ankara, İstanbul ve İzmir gibi büyük kentlerde her yıl toplanmasını sağlayanlar onlardı. “Hizmet Hareketi’nin” toplantılarında Abdullah Gül ve RTE mali destek verip açılışlarında nutuk çekiyorlardı.

Devletin “Gül’ü” hem Gülencilerin hem de AKP’nin “Üst odak noktası” gibi çalışıyordu.

Sessiz ve derinden tutum ve davranışlarıyla, önüne gelen hukuka aykırı sözde yasaları yürürlüğe koymak suretiyle AKP’ye tam destek verdiğini kanıtladı.

31 Mayıs 2013’de Gezi direnişi ile başlayan halk hareketi bile Abdullah Gül’ün gözünü açmamıştı.

Barış, demokrasi ve özgürlük AKP iktidarın “demir ökçesine” alınmıştı.

Oysa internet artık bir “sosyal medya” olmuştu.

Halk internetten örgütlenmeye başlamıştı.

RTE bu örgütlenmenin önünü kesmek istiyordu.

İnternet özgürlüğü Suudi Arabistan, Çin, Kuzey Kore, Gabiya ve Surinam ve İran gibi ülkelerde olduğu gibi sansür yasası ile RTE ve ekibi tarafından denetim altına alınmak için hazırlandı.

CHP milletvekillerinin burunlarını kıran, kafalarını yaran AKP milletvekilleri HSYK yasası ile İnternet Yasası’nı mecliste geçirmeyi başardılar.

Her türlü üçkâğıtçılığı kendileri için meşru hale getiren AKP iktidarı internete de el atmıştı. 

Toplum kızgın ve tepkiliydi. 

Bu tepkiyi bile bile “AKP Devletinin Gül’ü” otomatikman İnternete yasaklar getiren yasayı imzaladı.

 Budan böyle “AKP Devletinin Gül’ünün” ve AKP iktidarının hoşuna gitmeyen haberler ve toplumun haberleşmeleri sansür edilecekti…

Abdullah Gül’ün, RTE ekibinin yasak saydığı siteler ve kişisel hesaplar sonsuza kadar kapatılacaktı…

Bu yetmiyordu. 

Üstelik haklarında ceza ve tazminat davaları açılacaktı.

Hani “ileri demokrasi” olacaktı!

Adaletin terazisini kırdılar.

Her şeyi el üstünde kaydırıyorlar.

AKP iktidarının ayakta kalması, 2014 yılının Ağustos ayı içinde yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçiminde yeniden aday olmayı aklında sabitlemiş olan Abdullah Gül; RTE ile karşı karşıya gelmek istemiyordu.

Bunun için önüne ne konursa imzalıyordu. Gerekçesi hazırdı.

“Ben kendimi Anayasa Mahkemesi yerine koymak istemiyorum!” diyordu.

Kimileri Devletin tepesindeki “AKP’nin Gül’üne” ne diyorlardı.

“Otomatik imza makinesi...”

Hesap içinde hesapları vardı. 

AKP’ye nasıl ve hangi yolla hizmet vereceği belliydi.

Bu nedenle Gül, göreve başlarken ettiği yemine sadık kalmadı. O yemin Meclisin duvarlarında asılı kalan bir sedaydı. Öyle değil mi?