Bilindiği gibi, Sonsöz Gazetesinin, 16 Mart 2022 tarihli sayısında, muhalefetteki 6 siyasal partinin, “Yarının Türkiyesi” söylemi ile 28 Şubat 2022 tarihinde imzaladıkları   48 sayfalık bir mutabakat metnine değinmiştik.

Bilindiği gibi, Sonsöz Gazetesinin, 16 Mart 2022 tarihli sayısında, muhalefetteki 6 siyasal partinin, “Yarının Türkiyesi” söylemi ile 28 Şubat 2022 tarihinde imzaladıkları 48 sayfalık bir mutabakat metnine değinmiştik.

Okuyanlar anımsayacaklardır, yazıda;

“Keşke, iktidar ve muhalefet, TBMM içinde veya dışında ayırımı olmaksızın tüm siyasal partiler hazırlayacakları mutabakat metinlerini imzalasalar, kimsenin rahatsızlık duymayacağı amaçları ve hedefleri belirleseler, böylece herkesin, her canlının, mutlu, sağlıklı, uzun ve umutlu yaşamasına katkıda bulunabilseler, keşke…

Çünkü, insanlar arasındaki yüz yüze ve göz göze iletişimi, birlikte ve örgütlü demokrasiyi, adaleti ve güvenliği sağlayacak, yoksulluğu, yoksunluğu, açlığı, susuzluğu, karanlığı ve umutsuzluğu ortadan kaldıracak böyle birlikteliklerin olduğu bir ülkede, Dünyada, hatta uzayda, şiddetin hiçbir çeşidi bulunmayacaktır. İnsanlar, tüm canlılar, korkusuz, sağlıklı ve mutlu yaşayacaklardır.

Kanımca, böylesine yasal birlikteliklerin yeterli yeterince olmaması bir toplum, bir ülke ve sonuçta Dünya için çok büyük bir eksikliktir.

Hiçbir ülkeye, inanca, siyasal görüşe, kültüre, yaşam biçimine, dile, ırka, kökene, renge ve farklı değerlere şiddet anlamına gelebilecek bir amaç ve hedef taşımayan böylesine yazılı veya sözlü birlikteliklerin çoğalmasını diliyorum” demiştik.

Metnin Önsöz Bölümünde yer alan şu yaklaşımlar, amaçlar çok değerlidir.

“Hepimizin ortak sorumluluğu, uzlaşarak ve birlik içinde bu krizi aşmak, derin sorunlarımızı demokratik siyasetin alanını güçlendirerek, çoğulculuk ve katı­lımcılık temelinde çözebilmektir.

Bu inanç ve kararlılıkla, demokratik hukuk devletini hâkim kılmak amacıyla Güç­lendirilmiş Parlamenter Sistem Mutabakat Metni üzerinde demokrasinin temel ilkeleri olan istişare ve uzlaşmayı esas alan yoğun bir çalışma gerçekleştirdik.

Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Mutabakat Metnini hazırlayan partiler ola­rak bizler, etkin ve katılımcı bir yasama, istikrarlı, şeffaf ve hesap verebilir bir yürütme, bağımsız ve tarafsız bir yargı ile kuvvetler ayrılığının tesis edildiği güç­lü, özgürlükçü, demokratik, adil bir sistem inşa etme kararlılığı içindeyiz.

Biliyoruz ki Türkiye’nin istişare ve uzlaşı ile çözülemeyecek hiçbir sorunu yok­tur. Önemli olan, tüm farklılıklarımızla beraber “biz” düşüncesini, temel hak ve özgürlüklerin Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği normları çerçevesinde güvence altına alındığı, bireylerin eşit ve özgür vatandaş olarak düşüncelerini özgürce ifade edebildiği ve inandığı gibi yaşayabildiği demokratik bir Türkiye’yi in inşa et­mektir”.

Metnin “Önsöz” bölümünde yer alan bu amaçlara ulaşmak için, yasal düzenlemeler ve uygulamalar yapıldığı takdirde, mutlu, sağlıklı, güven içinde, birlikte ve şiddetten uzak yaşamak isteyen her insan, bu ve benzeri mutabakatlarda kendisini görebilecektir. O zaman, yurttaşlar, böyle mutabakatlara, farklı siyasal partilerin ve hükümetlerin programlarına güven duyacaklar, sahiplenecekler, aralarındaki farklılıklara karşın sorunlarını yüz yüze ve göz göze iletişimle, şiddetten uzak çözeceklerdir.

Çok ayrıntıya girmeden “Mutabakat Metni” ile ilgili düşüncelerimi paylaşmak isterim.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine son verileceği hedefi, bu sistemi savunanlar kadar, metni imzalayanların da haklarıdır. Demokrasi uzun solukludur. Ancak, bir sporcu, bir yazar ve 50 yıla yaklaşan bir toplum gönüllüsü olarak, sistemi savunan siyasal parti sözcülerinin, sistemi, demokratik seçimlerle değiştirerek, güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçileceğini belirtenlere karşı kullandıkları dili asla kendilerine yakıştıramıyor, halkın kararlarına dayalı bir demokrasiye aykırı ve büyük bir haksızlık olarak algılıyorum.

Savcılar Kuruluna, Türkiye Barolar Birliği’nin temsilci vermesi, yazılarımda, kitaplarımda ve konuşmalarımda önerdiklerimden biridir. Yeterli değildir. Somut örnek vermeyeceğim, ancak savcıların ve hakimlerin oluşturduğu kurullarda, diğer hedef kitlelerin de temsil edilmesi tartışılmalıdır. Ayrıca, Bakan ve Müsteşarın bu kurullarda yer almaması tercih edilebilir. Kanımca, Adalet Bakanlığı, üst düzey bir kamu görevlisi tarafından temsil edilmelidir. Bu temsilci, Sendikası tarafından seçilebilir.

Anayasa Mahkemesi, Danıştay, Yargıtay ve Sayıştay, RTÜK ve Basın İlan Kurumu’nda, hedef kitlenin, sendika ve benzeri üst örgütlerince seçilecekler tarafından temsil edilmesi, demokrasiye, denge, denetleme, saydamlık, katılımcı demokrasi için zorunludur kanımca.

Çoklu baro, ilk bakışta demokratik görünse de, bana göre değil, avukatlık mesleğinin özüne aykırıdır. Bugün işçi sendikalarının üst birliklerine bir bakınız. Keşke, işçi hak ve özgürlüklerine farklı bakanlar, ayni evde, ayni sendikada yaşayabilselerdi. İşçi hakları mı, siyasal ve dinsel farklılıklar mı ölçü alınıyor örgütlenmede, ne dersiniz?

Mutabakat metninde “yeni bir başlangıç” deniyor. Kökleri ve üst tarafı görmelisiniz ve buna yeni bir başlangıç dememelisiniz.

Yurttaşlara eşit mesafe yerine, keşke eşit yakınlık denseydi.

Etkin denge ve denetleme, etkili ve katılımcı yasama, temsilde adalet hedeflerinin gerçekleşmesi için, her kesimin örgütlenmesi, iletişim içinde olması, belediye ve milletvekili seçimlerinin kolaylaştırılması gerekir.

TBMM’ne giden yolda, halkın hiçbir kesimine baraj, engel konmamalı. Halkın bir bölümünün Meclis dışında kalmasına gönlümüz, gönlünüz razı olmamalı. Baraj yüzde 7 olursa yaklaşık 50, yüzde 3 olursa yaklaşık 20 milletvekili barajı aşan partilere verilecek. Evet, evet, verilecek. Barajı aşamayan partilerin milletvekili sayısı, aşan partilerden en çok oy alana eklenecek. Demokratik değil elbette, insancıl ve hakça hiç değil. Vicdanlar?

Belediye başkanlıklarındaki kayyum atamaları ise bu toprakların insanlarına büyük bir haksızlık. Bazen şöyle dillendiriyorum. Diyelim ki, belediye başkanı yargılanacak. Görev kayyuma devredilmemeli. Belediye meclislerinde temsil edilen partiler güzel bir gelenek başlatabilirler. Yargılama kesin sonuca ulaşana dek, aynı Partinin Belediye Meclisindeki üyelerince, geçici olarak bir başkan vekili seçilebilir, belediye meclisi de onaylar ve harika bir gelenek başlatılır. Seçmene de büyük bir haksızlık yapılmamış olur.

Siyasal partiler, her yerde örgütlenebilmeli, onlara karşı işlenecek suçlarda cezalar ağırlaştırılmalı, iyi hal indirimleri yapılmamalıdır.

Siyasal partiler, şiddet dili kullanmamalı, en üst düzeydekiler dahil, herkes yargılanabilmelidir. Hiçbir makam sahibi yargılamadan ayrı tutulmamalıdır.

YÖK’ün kaldırılması tartışılabilir. Ancak, üniversite ve Yükseköğretim Kurulu veya başka bir üst birliğin yöneticilerinin seçiminde öğretim üyeleri, üniversite çalışanları ve öğrencilerin de, sendika, konsey veya benzeri üst birlikleri kanalı işe söz ve oy hakları bulunmalıdır. Demokratik toplum, her alanda demokratik kuralların varlığı ile sağlanabilir.

Milli Eğitim Bakanlığı ve her düzeydeki kurumlarında, kadın-erkek eşitliği, insan, hayvan ve çevre hakları ile şiddetsiz iletişim konularını temel alacak bir düzenleme yapılmalı, öğrenciler, dernekleri veya konseyleri kanalı ile her konuda söz ve oy sahibi olmalıdır. Okullardaki disiplin kurulları güncellenmelibv, öğrenciler temsil edilmeli, avukat bulundurulmalı, tanık gösterilebilmelidir.

Aynı yöntem, kamu kuruluşlarında da uygulanmalıdır.

Laiklik, farklı inançların, adaletin, güvenliğin, hukuk devletinin, dostluğun ve barışın güvencesidir. Siyasal partiler, kamu kurum ve kuruluşları, bu gerçeği içselleştirmeli ve topluma anlatmalıdır.

Diyanet İşleri Başkanlığı da tartışmaya açılmalı, bu kuruluş, inananların demokratik üst birliği haline getirilmelidir. Bu öneri gündeme alındığında, halkımızın da huzur içinde karşılayacağı ve katılacağı bir sonuca mutlaka ulaşılacaktır. Çünkü, hiç kimsenin inancına ve ibadet şekline aykırı bir yapılanma getirilmeyecektir, getirilmemelidir.

Mutabakat metnindeki siyasal etik, toplumda ve demokratik kitle örgütlerinde tartışılarak belirlenmeli, halkın görüş ve önerileri mutlaka alınmalıdır. Bu, mutabakat metnindeki ortak akıl ve uzlaş hedefine de çok uygun olacaktır.

Toplanma ve gösteri yürüyüşleri konusunda, şiddetsiz tepki, ifade ve paylaşma haklarını kullananlara karşı devletin güvenlik güçleri “koruyucu, kollayıcı” olmalıdır.

Çevre ve hayvan haklarını ise insan soyu özenle korumalıdır. Çünkü insanın bugünü ve geleceği de bu haklarla doğrudan ilişkilidir.

Böylesine mutabakatlarda, siyasal partilerin ve hükümetlerin programlarında, her yaştaki insanın, köylerden kentlere dek, siyasal partilerde, işyerlerinde, okullarda, üniversitelerde, derneklerde, vakıflarda ve topluluklarda gönüllü olmalarının özendirileceği hedef olarak yer almalıdır. Gönüllü çalışmaların, kişilere, ailelere, toplumlara, kurumlara, devletlere ve Dünyaya verdiği ve verebileceği yararlar, maddi olarak ölçülemeyecek kadar çok değerlidir.

6 siyasal partinin imzaladığı mutabakat metnini değerlendirmek için koca bir kitap bile yetmez. Değindiğim konulardaki öneriler, hiçbir yurttaşı, siyasal partiyi, yasal örgütü kapsama alanı dışında bırakmıyor. Siyasal veya dinsel açıdan ayırımcılık yapmıyor. Herkesi vatanın ve Dünyanın parçası olarak sürece katan bir öneriler ve yorumlamalardır bu yazı. Herkesin isterse katılabileceği ve mutlu olabileceği öneriler.

Herkesi kucaklaması gerekenleri kucaklayan öneriler. Çünkü, ülkemi, yaşamayı, dünyayı ve evreni seviyorum. Bu öneriler, sevgi, dostluk ve barış dolu bir Türkiye ve Dünya için yapılıyor, zaman ve emek harcanıyor, yürek katılıyor.

Siyasetçilerimizin, kamu, özel, gönüllü ve medya kuruluşlarındaki canlarımızın, bu yüreği görmelerini, herkesi kucaklamalarını ve dünyanın üstünü de cennete çevirmek için katkı vermelerini diliyorum, öneriyorum.