Bir yıl daha bitiyor. Takvimler değişmek üzere, sayılı saatler sonra yeni bir yılın ilk sabahına uyanacağız. Ama bazı seneler vardır ki, takvim yapraklarıyla birlikte kapanmaz. Yaşattıkları, getirdikleri ve içimize bıraktıklarıyla yeni yıla sızar. 2025, işte tam da böyle bir yıl oldu.
Bu yılın en flaş gündemi hiç kuşkusuz bahis meselesiydi. Futbolun etrafında büyüyen, zamanla bu oyunun da önüne geçen, artık kimsenin, “Bilmiyorduk” diyemeyeceği bir düzen… Son aylarda gelen operasyonlar, gözaltılar, tutuklamalar ve ifadeler, bu işin bir yerinden değil; neredeyse her yerinden sorunlu olduğunu gösterdi.
Hâlâ, “Çürük elma” benzetmesine sığınılıyor ama mesele tek tek elmalar değil, yıllardır temizlenmeyen sepetin neredeyse tamamı.
Yetmezmiş gibi buna, fuhuş ve uyuşturucu başlıkları da eklendi. Toplumun yakından tanıdığı isimlerin, bu dosyalarla anılması sadece magazinel bir durum değil. Bu tablo, sosyal çürümenin de hangi boyuta geldiğinin acı bir göstergesi.
Böylesi bir ortamda Fenerbahçe Başkanı Sadettin Saran dosyası doğal olarak dikkat çekti. Yurt dışında olmasına rağmen yapılan çağrıyla, işini gücünü bırakıp ülkeye dönen bir isimden söz ediyoruz. İfadesini verdi, sürece dahil oldu.
Ancak çok kısa bir süre sonra, kulüpten güvenlik güçleri eşliğinde alınması, ister istemez “neden böyle?” sorusunu beraberinde getirdi.
Altını çizelim: Sadettin Saran suçlu da olabilir, suçsuz da. Buna karar verecek olan Türk adaletidir. Masumiyet karinesi işin aslıdır ve öyle kalmalıdır. Buradaki problem suç isnadı değil; yöntemdir. Zamanlamadır. Kamuoyuna verilen görüntüdür.
Ve sürecin belki de en dikkat çeken gelişmesi… Galatasaray eski yöneticisi, Sportif AŞ Başkanvekili Erden Timur’un, bahis operasyonu kapsamında şüpheli finansal işlemler gerekçesiyle gözaltına alınması.
Dört yıl gibi kısa bir sürede servetini dörde katlayan, iş ve futbol dünyasında “Nasıl olur?” sorusunun merkezine oturan bir isimdi Timur. Uzun süredir konuşulan ihtimalin hayata geçmesiyle birlikte, bu dosyanın nereye varacağı merakla bekleniyor.
Evet… 2025’in son aylarında patlayan ve kamuoyunda “Temiz Eller” olarak anılan bu sürecin, yarım kalmaması gerekiyor. Sadece görünenlere dokunan, derine inmeyen bir tablo değil; gerçekten köküne kadar inen bir yüzleşme şart.
Yeni yıl, yeni umutlarla birlikte kapımızda.
Dileğim; 2026’nın, üzeri örtülenlerin değil, açıkça konuşulanların yılı olması. Bu ülkenin, adalete, şeffaflığa ve temiz bir sayfaya her zamankinden daha fazla ihtiyacı var.
Kalın sağlıcakla…