Ne zaman sürekli barıştan söz edilir?
Yitirildiği zaman.
Barış niçin yitirilir?
Birileri, birilerine haksızlık ettiği için.
Durduk yerde, hiçbir şey yapmadan, istiyoruz diye barış gelir mi?
Barış, durduk yerde, hiçbir şey yapmadan gitmedi ki gelsin.

Barışı kim ister?
Silah üreticileri dışında herkes.
Öyle mi gerçekten?

Başlangıçta barış vardı.
Sonra birileri, birilerinin haklarına el koydular.
Hak ettiklerinden fazlasını aldılar ya da almaya çalıştılar.
Yetmedi.
Var olan hukuku çiğnediler; hep daha fazlasını istediler ve aldılar.
Hep “ben/biz” dediler.
Doymadılar.

Haksızlıklar, hukuksuzluklar, adaletsizlikler, ahlaksızlıklar, baskılar, sömürüler, ayrımcılıklar, ötekileştirmeler, zorbalıklar yaygınlaştı ve olağanlaştı.
Hukuk bunlara göre biçimlendi.
“Gücü gücü yetene” düzeni kuruldu.
Birileri buna karşı çıkınca, “kurulu düzeni yıkmaya çalışmakla, huzuru bozmakla” suçlandılar.
Artık her yerde “biz” ve “onlar” vardı.
Saldırılar başladı.
Barış bozuldu.
Mahkemeler, güvenlik güçleri, ordular, darağaçları kuruldu; silahlar üretildi, hapishaneler yapıldı, var olan düzeni korumak/kollamak adına.

Görünüşte herkes barış istiyor.
Kurulu düzeni kuranlar, işletenler, koruyanlar da bu düzende haklarını alamayanlar da…
Gerçekten mi?
İki taraf da aynı şeyi mi istiyor?
“Barış” derken aynı şeyden mi söz ediyorlar?
Öyleyse barış neden gelmiyor?

Hiçbir sorun onu yaratan düzen içinde çözülemez de ondan.

Barış mı isteniyor?
Öyleyse, en başa dönülecek.
Haksızlığın, hukuksuzluğun, adaletsizliğin, ahlaksızlığın, baskının, sömürünün, ayrımcılığın, ötekileştirmenin, zorbalığın olmadığı bir düzen kurulacak her şeyden önce…

Barış mı?
O zaman barış kendiliğinden gelecek zaten.

İnsanlık tarihi açıkça gösteriyor ki, barışı yeniden kazanmanın ve korumanın bir başka yolu yoktur.