Görünüşte, kavganın bir yanında, yaşadıkları eziyet, zulüm, dışlanma, sürgün, katliam, soykırımla geçen iki bin yıldır hiç terk etmedikleri hayalleri ile Yahudilerin kurduğu 77 yaşındaki İsrail, öteki yanında, binlerce yıldır bulundukları coğrafyada ürettikleri bilimsel, felsefi, edebi, kültürel değerlerin mirasçısı Farslarca kurulmuş devletlerin sonuncusu, 524 yaşındaki İran var.
Aralarında tarihi, iktisadi, kültürel hiçbir çelişki / husumet bulunmayan iki halkın, sınır komşusu bile olmayan, birbirlerine 1600 km. uzaklıktaki bu devletler on yıllardır neden kavga ediyorlar?
Farsların Yahudilerle bir sorunu yok ama İran’da 1979’daki İslam devrimiyle devleti ele geçirişlerinden beri mollalar, inançlarına dayalı Yahudi düşmanlığıyla, varlığına bile tahammül edemedikleri İsrail’in yok olmasını istiyorlar.
Yahudilerin de Farslarla bir sorunu yok ama 2000 yıllık umutlu bekleyişle kavuştukları İsrail devleti için başlıca tehlike olarak gördükleri İran’daki 46 yıllık mollalar iktidarının yıkılmasını istiyorlar. Yahudiler, mollalar yönetimindeki İran’ın nükleer silah üretmesinden çok korkuyorlar. Çünkü, İran’ın 1600 km. uzaktan, geleneksel silahlarla İsrail’in varlığına zarar veremeyeceğini ama nükleer saldırıya uğramalarının ölümcül sonuçları olacağını biliyorlar.
Özetle; iki taraf da karşıdakini düşman görüyor ve “varlıklarını sürdürme” kaygısıyla kavga ediyorlar ama birisi ülkenin geleceği hakkındaki endişelerini giderme çabası içinde, öteki iktidarını koruma telaşında.
***
Geçen yüzyılda ABD ve İngiliz emperyalizmi, çıkarlarına uymayan iktidarlardan kurtulmak için o ülkelerin silahlı kuvvetlerine darbe yaptırarak amaçlarına ulaşırlardı. Geçmişten ders alan iktidarların aldıkları önlemler bu yöntemin uygulanabilirliğini büyük ölçüde ortadan kaldırdığı için artık başka yollar deniyorlar. Bu tür ülkeleri ya doğrudan işgal ediyor ya komşularıyla savaşmak zorunda bırakıyor ya da oralarda iç savaş çıkararak kendilerine yakın yönetimler oluşmasını sağlıyorlar.
Sovyetler Birliği’nin çökmesiyle Ortadoğu’daki ikinci güç odağı dağılınca, başını ABD’nin çektiği emperyalist ülkeler, doğan boşluğun, başta Çin olmak üzere başkalarınca doldurulma riskini ortadan kaldırmak için harekete geçtiler. Soğuk savaş döneminde bozulmuş yüz yıllık planlarını yeni duruma uyarlamak için 2003 yılında uydurma gerekçelerle Irak’ı işgal ederek BAAS iktidarına son verdiler. Ardından, çıkardıkları Suriye iç savaşında yer alan örgütlerden kendileri için en uygun buldukları HTŞ’ye 2024 yılında verdikleri destekle oradaki BAAS iktidarını da devirdiler. İki ülkede de kendilerine yandaş yönetimler oluşmasını sağladılar.
Böylece, Ortadoğu’daki bütün Arap ülkelerinde emperyalizmin planlarına uygun iktidarların oluşumu tamamlanmış, bu ülkelerin bazılarındaki İran ve Rusya etkinliği bitirilmişti.
Ortadoğu’nun çok uzağındaki Rusya, saplanıp kaldığı Ukrayna sorunu nedeniyle sessizce çekilip gitti ama emperyalizmin mutlak egemenliği için sorun olan bölge ülkesi İran’daki ABD karşıtı mollalar iktidarı varlığını sürdürüyordu. Üstelik mollalar, sorunu katlanarak büyütecek olan nükleer silah üretme çabalarından vazgeçmiyorlardı.
Emperyalistlerin bu değerlendirmesi, kurulduğu tarihten beri himayelerinde olan ve varlığını koruma mücadelesinde arkasında durdukları İsrail’in kaygıları ile örtüşüyordu.
Bu örtüşme, İsrail’in İran’a saldırmasının yolunu açtı. Burada, “kim kimi etkiledi de çatışma başladı” sorusunun anlamı yoktur. Görünüşte İran’la çatışan İsrail’dir ama saldıran emperyalizmdir.
İsrail karşısında “aslan kesilen, saldırıyı şiddetle kınayanlar” ne bundan ne de “emperyalistlerin Ortadoğu planlarından” söz ediyorlar. Sorunu yalnızca İsrail’in saldırganlığı olarak göstermeye çalışıyorlar. Çatışmaya ilişkin söylemlerinde bile onların adı geçmiyor. Son yıllarda Ortadoğu’da yaşanan her şeyi İsrail’e bağlayanlar bile az değil. Çünkü hiçbiri emperyalistlerle karşı karşıya gelmek istemiyor. O nedenle, İsrail’e karşı yapılan bütün keskin açıklamalara karşın kimse İran’ın arkasında durmuyor, ona destek olmuyor.
Bu çatışmada İran yapayalnızdır.
Bu yalnızlığın bir nedeni, İran’ın günümüz dünyasının egemeni emperyalistlerin saldırısı altında olmasıdır ama bir başka nedeni mollalar iktidarının kendisidir.
Onlar gibi Yahudi düşmanlarından başka herkes, hem mollaların yıllardır süren İsrail düşmanlığının hiçbir somut temeli olmadığını biliyor hem de “çağdışı iktidarlarının tehlikeye düşmesini, kültür zengini İran’ın yaşamsal sorunu gibi gösterme” çabalarının anlamsızlığını görüyor. İran, mollalar iktidarının bu nedenle itildiği derin yalnızlığın acısını çekiyor.
Bunun farkında olan emperyalistlerin görünen yüzü İsrail, İran’a kapsamlı bir saldırı düzenlemiyor, mollalar iktidarını hedef alıyor. Öncelikle, nükleer tesislere saldırıyor; iktidarın kilit adamları olan komutanları ve nükleer çalışmaları yürüten bilim insanlarını yok ediyor.
***
Geçen hafta başlayan çatışma; özetlediğim çerçevede izlendiğinde ve
· İran ve İsrail silahlı güçlerinin donanımları,
· İsrail’in İran’ın komutanlarını ve nükleer çalışmaları yürüten bilim insanlarını öldürmedeki becerisi,
· İran’ın İsrail’in demir kubbesini delmede gösterdiği başarı,
· İki tarafın çatışmayı kazanmak için uyguladıkları strateji ve taktikler,
Gibi ayrıntılarla boğulmadan ve
· “Çatışma bölgeye hatta dünyaya yayılan büyük bir savaşa dönüşür mü?”,
· “İran’dan sonra sıra Türkiye’ye mi gelecek?”
Konulu, anlamsız, boş ve kasıtlı tartışmalara kapılmadan değerlendirildiğinde nasıl sonuçlanacağı kolayca kestirilebilir.
Çatışmalar sonucunda, ne İran ne İsrail devletlerine bir şey olacak ama yapayalnız olan mollalar iktidarı büyük bir güç kaybına uğrayacaktır.
İran’da -bilindiği kadarıyla- bütünleşmiş, halk içinde örgütlü bir muhalefet olmadığı için mollalar iktidarlarını yitirmeyecekler ama oturacakları ateşkes masasında, arkasındaki emperyalist güçler adına konuşacak olan İsrail’in koşullarını kabul etmek zorunda kalacaklardır.
Sonra olacakları, bugünün cılız muhalefet güçlerinin mollaların güç kaybından ne ölçüde, nasıl yararlanacakları ve İran halkının mollalar iktidarından kurtulmak isteyip istememeleri belirleyecektir.
Çatışmadan güçlenerek çıkacak olan İsrail’deki ırkçı / faşist Netenyahu iktidarı Filistinlilere yönelik yok etme saldırılarını sürdürecektir.
Sonrasını, demokratik muhalefet güçlerinin Yahudileri Siyonist saplantılardan kurtarma uğraşındaki başarı düzeyi belirleyecektir.
Kısacası, yakın gelecekte iki tarafta da demokrasi güçleri için zorlu ve uzun bir mücadele görevi başlayacak gibi görünüyor.
Emperyalistler ise günümüze uyarlanmış yüz yıllık Ortadoğu planlarının uygulanışında güçlük yaratacak son engelden de kurtulmuş olacak ve onları durdurabilecek tek güç olan halkların uyanışı gerçekleşip Ortadoğu ülkelerindeki işbirlikçi iktidarlar devrilinceye değin, endişelenmelerine gerek kalmayacaktır.