“Tükenmez servetindi sevgi, boşuna yazmadık mezar taşına: Sermayesi sevgiydi, kazancı çile, gönüllerdi yeri hep, düşmedi dile.”

Ankara Rüzgarlı Sokak gazeteciliğinin yetiştirdiği usta gazeteci-yazar Dursun Erkılıç, 15 Haziran 2025 tarihinde, Elips Haber Sitesi’nde, 24 yıl önce aramızdan ayrılan babası Avni Erkılıç için yazarak duygularını paylaştı. Yazısında yer verdiği şiirinin bir bölümündeki dörtlüğü, babaların yaşarken veya öldükten sonra çocuklarından alabileceği en büyük ödül olarak algılıyorum.

Şiddetsiz Toplum Derneği Yönetim Kurulu üyesi, Prof. Dr. Aysel Sadak İltaş ise babası, Ağır Ceza Mahkemesi emekli Başkanı merhum Şirzat Turan Sadak ve babalar için mesajında şöyle diyor.

“Başta en ahlaklı baba örneği babamı ve yüreği baba sevgisi, mükemmelliği ve vicdanı taşıyan baba olmuş veya olamamış tüm beyefendilerin gününü kutluyorum.”

Rize, Pazar’lı iş insanı Taner Pirim, babası merhum Halis Pirim’le ilgili olarak gönderdiği özlem dolu mesajının bir bölümünde bakınız ne yazdı.

“Çocuklarının hayallerine rehberlik eden, sevgisiyle geleceğe umut olan tüm babalarımızın, kendini baba gibi hissedenlerin ve bir canlıya yürekten babalık eden herkesin babalar günü kutlu olun.”

6 kelimeye bakar mısınız? Sevgili Pirim, insan demiyor, “bir canlıya yürekten babalık eden herkesin” diyor. Gurur ve umut veren bir kişiliğin yürekten ürettiği, bir yazı veya kitap konusu olabilecek özel bir söz.

Sonsöz İnternet Haber Sitesi yazarlarından Filiz Ardanuç Küçükkaya da, “Fedakarlığın Adı Baba” başlıklı yazısında görüşlerini şöyle dillendirdi.

“Hayatta bazı kelimeler vardır, yetersiz kalır anlatmaya çalıştığında. Bazı duygular vardır, sadece yaşanır, dile gelince eksilir, azalır, sığlaşır, İşte “ baba” kelimesi de bu tarifsiz duygulardan biridir. Söylenince boğazda düğümlenir, yazıya dökülünce kelimelere sığmaz. Çünkü “baba” olmak sadece bir aile bağı değil, bir duruşun, bir sabrın, bir ömrü adamanın hikayesidir.”

Filiz Ardanuç Küçükkaya yazısının sonlarında babası Ali Ardanuç’a şöyle seslendi. “İyi ki varsın baba…Bugünümde, yarınımda, her duamda seninle büyüyorum.”

İnanıyorum ki, babaların çok büyük çoğunluğu yukarıdaki güzel duyguları, dilekleri ve övgüleri hak ettiler, ediyorlar ve edeceklerdir.

Özel günleri, artık tek günde anmak veya kutlamakla yetinmemeli insan soyu. Somut örnekler de verebiliriz.

8 Mart Dünya Kadınlar Günü, 15 Mart Dünya Tüketici Hakları Günü, 4 Nisan Sokakta Yaşayan Hayvanlar Günü, Dünya Anneler Günü, 5 Haziran Dünya Çevre Günü, Dünya Babalar Günü, 1 Eylül Dünya Barış Günü, 2 Ekim Uluslararası Şiddetsizlik Günü, 4 Ekim Hayvan Hakları Günü, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü, 3 Aralık Dünya Engelliler Günü, 5 Aralık Dünya Gönüllüler Günü, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü.

Yaşam boyu önemini koruyacak olan tarihsel bu günleri yılın birer gününe sığdırmaya çalışmaktan vazgeçmeliyiz. Bu kavramlar ve anlamlar, her gün yaşantımızda, eğitim ve iletişim süreçlerimizde yer almalı. Çünkü, bu günlerin tümünde canlıların, insanların kanları, gözyaşları ve umutları var.

Babaların çocuklarına bıraktığı miras, ailede ve toplumsal yaşantıda çoğunlukla maddi olarak anlaşılır. Anneler ve babalar gününde şunu görüyoruz ki, çocukların babalarına ve annelerine yönelik olumlu sözleri, teşekkürleri ve özlemleri, yitirdiğimiz annelere ve babalara aramızdan ayrılırken bırakılmış veya onların bıraktığı, anlamları ve değerleri ölçülemeyecek kadar çok büyük, gerçek miraslardır.

Ben de, Anneannem Zeliha Bakoğlu Sümer, babaannem Saniye Bakoğlu Sümer, babam Tahsin Sümer ve 9 çocuk büyüten annem Fatma (Fati) Sümer’i onurla ve rahmetle anıyorum. Artık sadece anıları yaşayan anne ve babalara, anne olan kız kardeşim merhum Nazire Sümer’e, erkek kardeşim merhum Hasan Sümer’e de aynı duygularla huzur içinde yatmalarını, tüm yaşayanlara, ayrıca, birer anne olan kız kardeşlerim Nuran ve Güner Sümer’e, birer baba olan kardeşlerim Recai, Çetin, Özcan ve Birol Sümer’e sevgi ve dostluk dolu bir Dünya’da çok uzun ek ömürler diliyorum.

Çok büyük bir korku, üzüntü ve utanç içinde ağlayan ve ağlatan babalara da değinmek istiyorum.

Yazımda örnek olarak paylaştığım iyi yürekli babalar ve anneler taraf ülkelerde yönetimde olsalardı; Kore Savaşı ( 1950-1953), Vietnam Savaşı (1955-1975), Irak-İran Savaşı (1980-1988), Irak’ın başlattığı Körfez Savaşı (1990), Irak’ın işgali (2003), Libya’nın işgali (2011), halen süren Rusya-Ukrayna Savaşı (2022), silahlı bir örgütün İsrail’e saldırması (2023), İsrail’in Gazze’ye saldırması (2023), İsrail’in İran’ı bombalamaya başlaması (13 Haziran 2025) ve diğer savaşlar, kıyımlar, katliamlar büyük olasılıkla yaşanmazdı.

Orta Doğu’da ve başka topraklarda işgalleri ve saldırıları düzenleyen babalar, çocukların, gençlerin kanlarını döküyor. Elbette, başka babaların ve annelerin gözyaşlarını da. Şu anda Orta Doğu’da, az sayıdaki baba (!) kan döküyor, ölüm saçıyor, çok sayıdaki baba da gözyaşı döküyor. Merak işte, kan döken az sayıdaki babaların (!) yanında, az sayıda da olsa anneler (!) var mı?

İyilik ve sevgi dolu İsrailli babalar, kan ve gözyaşı dökülmesine neden olan diğer İsrailli babaları durdurmak için bir şey yapamıyor. Yapamıyor mu, yapmıyor mu acaba? İsrailli anneler ne düşünüyor, ne yapıyor? İsrail Başbakanı Netanyahu, İran halkını kendi yönetimine başkaldırmaya çağırdı. Acaba, Gazze’de, çocukların ve kadınların çoğunlukta olduğu on binlerce Filistin insanını katleden, 13 Haziran 2025 tarihinden beri İran’ı bombalayan ve çok sayıda İranlı komutanı ve uzmanı öldüren, kan ve gözyaşı dökülmesine neden olan vahşi saldırıları durdurması için İsrail Yönetimine kim veya kimler çağrı yapacak?

Merak ettiğim büyük sorularım daha var. Yazımda örnek verdiğim iyi babalar, saldıran, bombalar yağdıran babaların, aslında erkeklerin yerlerinde olsalardı, aynı yetkileri taşısalardı, bu kadar bomba atılır, kan ve gözyaşı dökülür müydü? Dahası, Birleşmiş Milletler Örgütü, Avrupa Birliği, NATO gibi uluslararası örgütlerde, Amerika, Rusya, İngiltere ve Fransa gibi ülkelerin yönetimlerinde yazımda örnek verilen babalar bulunsaydı, Dünya ve silahlandırılmaya başlanan uzay, gerçek cennet haline gelir miydi? Kanımca evet. Bu saldırılar, işgaller, yönetimlerin sivil veya asker silahlılar tarafından yıkılması, başka baskıcı yönetim biçimlerinin iş başına gelişi yaşanır mıydı? Kanımca hayır.

Yazımın sonunda, canım Türkiye’mle ilgili bir soruyu paylaşmak istiyorum.

Evim, ana yurdum olan bu topraklarda yalan, iftira, hakaret, tehdit, sahtecilik, kumpas ortadan kalkar, sevgi, dostluk ve hoşgörü içinde, anne, baba, kan bağı, dil, din, ırk ve köken gibi değerler, farklılıklar ölçü alınmadan gerçek kardeşlik süreci başlatılabilir ve bu süreç sonsuz dediğimiz uzaklığa kadar melekleşmiş insanlar tarafından, kadın-erkek birlikte, dayanışma içinde yaşatılabilir miydi, örnek verdiğimiz babalar etkili ve yetkili yerlerde olsaydı?

Haydi, melekleşmiş insanlar, babaların, erkeklerin, annelerin, kadınların, çocukların acı çekmediği, korkmadığı, kan ve gözyaşının dökülmediği yerin üstündeki gerçek cennet için, haydi…